Bu hususta Bosna ordusunun yapılandırılması somut bir örnek oluşturmaktadır. Bosna savaşının bitiminden sonra Batılı bir Savunma Danışmanlık Şirketi, Bosna ordusunun yapılandırılmasına talip olmuştur. Bosna yetkilileri Türkiye'nin referansı olmadan bu teklifi kabul etmediklerini beyan etmişlerdir. Şirket bu referansı sağlayacak şekilde sembolik bir Türk resmî gözlemciyi temin etmiş ve işi almıştır. Yapılandırma faaliyeti bittikten sonra Bosna'ya giden bir Emekli Generalimiz Sayın Adnan Tanrıverdi'den bizzat dinledim. Bosna'nın dağlık kesimlerinde Dağ Komando birlikleri kurulacağına, Zırhlı birlikler kurulduğunu, bu yapılandırmanın Bosna'nın savunma amacı değil, Bosna ordusunun bir savunma sanayi pazarı olarak yapılandırılması amacı taşıdığını beyan etmiştir. Bu örnekten yola çıktığımızda, Avrupalı ve ABD'li şirketlerin yapılandırdığı İslâm ülkelerinin ordularının ne kadar fonksiyonel olduğunu tahmin edebiliriz.
Bu durum TSK mensubu olup ASDER bünyesinde toplanan askerlerde, İslâm ülkeleri arasında Savunma Sanayisinde işbirliği ve İslâm Dünyasına yönelen dış tehditlere karşı ortak savunma imkânlarının oluşturulmasını sağlamak üzere, uluslar arası savunma ve danışmanlık şirketi kurulması fikrini doğurdu. Aslında bu şirketi kurmak, Avrupalı ve ABD'li şirketlerin verdiği hizmet alanlarında uzman olan emekli TSK personelinin, bu potansiyelini İslâm ülkelerinin hizmetine sunması gibi bir vazifeyi üstlenme sorumluluğu olarak ortaya çıktı. Bu şirketin diğer Batılı şirketlerden ayırt edici özelliği ise, örneklediğimiz suiistimale meydan vermeyecek şekilde, İslâm ülkelerinin gerçek savunma ihtiyaçlarına uygun olarak yapılandırılmasını güvence altına almasıdır. Savunma tesislerinin inşası, yapılandırma, eğitim ve teçhiz edilmede, silâh ve donanımlarının bakım onarım sistemlerini kurup işletmede, başta Türkiye olmak üzere İslâm ülkelerinin kendi öz insan ve teknolojik ve kültürel kaynakları temel alınacaktır.
Bu düşüncelerle 2012 yılında kurulan SADAT (Uluslar arası Savunma ve Danışmanlık A.Ş.), o günden bu yana İslâm ülkelerinde gerçekleştirilen savunma fuarlarına katılarak sunduğu projelerle ve bire bir girişimlerle faaliyetlerine devam etmektedir. Ancak, ne İslâm ülkelerinde ve ne de Türkiye'de İslâm orijinli böyle bir şirketin varolması dahi düşünülemeyecek bir şeydir. Şirketin yasal alt yapısının oluşturulması bağlamında yapılan girişimlerde, çok garip tepkilerle karşılaşıldı. Böyle bir şirketin mevzuatımızda karşılığı yoktu. Şirket, daha kuruluş formalitelerinden başlayarak engellerle karşılaşmaya başladı. Dahası, bazı provokatör yayın kuruluşu, şirketi bir terör eğitim kampı gibi suçlamalara maruz bırakan kasıtlı propagandalara konu yaptılar. Ancak, hiçbir muhafazakâr medyadan, şirkete fonksiyonel bir tanıtım desteği gelmedi.
Bütün bu engellere rağmen şirket kanunî kimliğine kavuştu. Ancak ülke içinde İslâm ülkeleri askerî ve güvenlik kurumlarına eğitim vermesi açısından mevzuat boşluğu devam etmektedir. Bu boşluğun giderilmesi doğrultusunda yapılan girişimlerde, şirkete "dış ülkelerden talep geldiği taktirde, bu ülkelerin kendi topraklarında faaliyet yapabilirsiniz" şeklinde bir nasihatle karşılık verildi.
Avrupalı ve özellikle de ABD'li şirketler, kendi devletlerinin kanunî ve siyasî desteği ile İslâm ülkelerinin ordularını yapılandırmaya, tesislerini kurmaya ve teçhiz ederek eğitim vermeye ve hatta komuta etmeye devam etmektedirler. Aktörü Batılı olan savunma sistemlerinin fonksiyonu da, ülkelerin değil mahallî rejimlerin savunulmasından öteye geçememektedir.
Bu makale 12 Eylül 2014 tarihinde Yeni Asya Gazetesinde yayınlanmıştır. http://www.yeniasya.com.tr/yazi_detay.asp?id=18676