İslam ülkeleri listesine ulaşmak için tıklayınız
ASRİKA İslam Ülkeleri Konfederasyonuna Bağlı Mutasavver Federatif Bölgelerin Askeri Güç Çizelgesi
Kızıldeniz Havzası Afrika Müslüman Ülkeler İnceleme ve Araştırma Masası
Doğu Afrika (Kızıldeniz) İslam Ülkeleri Askeri Güç Çizelgesi
Kuzey Batı Afrika - Güney Amerika İslam Ülkeleri İnceleme ve Araştırma Masası
Kuzeybatı Afrika - Güney Amerika İslam Ülkeleri Askeri Güç Çizelgesi
Türkiye’nin Afrika’daki tarihi gönül coğrafyalarının başında gelen ülkelerden Sudan’da, iki yıla yakın bir süreden beri devam etmekte olan son İç Savaş’ın bittiği yolunda Bayram öncesi sevindirici haberler gelmişti. Başkent Hartum ve Omdurman gibi iki stratejik büyük şehir, Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) unsurlarından temizlenmiş olsa da, henüz HDK kontrolündeki dört eyalette ülkenin meşru ordusuna karşı direniş sürüyor. Bu olumlu haberler, Türkiye ve İslam Dünyasını sevindirse de; Afrika’nın (görünüşte fakir, aslında) çok verimli tarım ve hayvancılık potansiyeline, zengin altın ve diğer kıymetli madenlere sahip bu mazlum ülke Sudan’ın, iç savaş belasını atlatmada önemli bir aşamaya gelindiğini gösterse de, daha yapılacak çok iş olduğunu söylemek gerekiyor.
Bu analiz, Çin’in Orta Doğu’daki rolünün gelecekte nasıl şekilleneceğine dair bir çerçeve sunmak ve Muhtemel bir Türk & İsrail çatışmasında Ortadoğuda giderek etkinlik kazanmakta olan küresel bir aktör olması nedeniyle, nasıl bir politika izleyeceğine ilişkin hal tarzlarını ortaya çıkarmak veya tahmin etmek maksadıyla yapılmıştır.
Çin’in Orta Doğu siyaseti, ideolojik kaygılardan çok ekonomik ve jeopolitik çıkarlara dayalı pragmatik bir denge politikasına dayanıyor. ABD’nin aksine, bölgesel güçlerle askeri ittifaklar kurmak yerine ekonomik iş birlikleriyle nüfuz kazanmayı hedefliyor.
Çin’in bölge ülkelerine olan bakış açısını aşağıdaki ara başlıklar üzerinden değerlendirebiliriz.
Türkiye, 80’li -90’lı yılların “Eski Türkiye”si değildir. Savunma Sanayiinde yerlilik oranını %80’lere kadar getirmiş, ambargolardan çok fazla etkilenmeyecek şartları kazanmıştır. Ordusu dünyanın en başarılı ve güçlülük sırlamasında ilk 10’da yer almaktadır. SİHA ve İHA teknolojisinde Dünyanın ilk 4 ülkesi arasındadır. Büyük oranda içte ve dışta “Terörsüz Türkiye” stratejik hedefine ulaşmış durumdadır. 23 yıldır iktidarda olan AK Parti iktidarı Dünya ve Avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında büyük kalkınma hamleleri gerçekleştirmiştir. Ordusu Azerbaycan / Karabağ’da, Libya’da ve Somali’de mağdur ve mazlum dindaş ve soydaşlarının imdadına koşarak, dengeleri değiştirmiştir. Aynı şekilde Türkiye, tarihi gönül coğrafyamız Balkanlarda, 1877-78, 1 ve 2. Balkan ve 1. Dünya savaşlarında kitlesel göçlere zorlanarak mağdur olan, soykırıma maruz kalan soydaş ve dindaşlarımız, devletimiz sayesinde yeniden kazanmış oldukları barış - huzur ve güven ortamının garantisi altındadır.
Türkiye’nin Suriye Arap Cumhuriyetinin bütünlüğünün sağlanmasında hem kendi güney sınırlarının güvenliğini kalıcı bir forma sokmak istemesi ve hem de, kendisine dost ve müttefik bir devlet yapısını kazanması yönünde, 61 yıllık zulüm ve baskı ile son 13 yıllık Baas Partisi & Esed Rejiminin açtığı yaraların tedavisi, maddi ve manevi yıkımın onarılması başta olmak üzere, ülkenin kendisini toparlamasını, kendisine müzahir dost bir komşu kazanmak için, ülkenin yüksek menfaatleri gereği, pragmatist ve mantıki bir dış politika izlemesi gerekiyor.
40 yılı aşkın bir süreden beri, Türkiye’ye maddi ve manevi büyük zararlar veren PKK /YPG ve DEAŞ gibi, batının ve Rusya’nın şeytani planlarının desteğiyle palazlanan terörist örgütlenmeler için mümbit bir ortam teşkil eden Suriye ve Kuzey Irak’ta, bu türden dış tehdidi ebediyen ortadan kaldırmak isteyen Türkiye için, bu durum varoluşsal bir Beka meselesidir.
Bilindiği üzere, savaşların asıl sebebi ekonomik çıkarlardır. Rusya & Ukrayna (ABD destekli Batı Bloku) arasındaki mücadelenin derin arka planında da böyle bir ana maksat bulunduğu dikkate alınmalıdır.
Ukrayna Krizi'nin arka planında pek çok karmaşık unsur yer alıyor ve özellikle Karadeniz bölgesi ve bu bölgedeki münhasır ekonomik bölgeler önemli bir rol oynamaktadır. ABD, İngiltere ve Rusya arasındaki jeopolitik mücadele, bu çatışmanın önemli bir parçasını oluşturuyor.
Kendilerini dev aynasında gören ve Türkiye’yi köşeye şıkıştırmak ve önünü kesmek için elden geleni yapmaya çalışan üfürükten bir devlet var bölgemizde.
Boyuna posuna bakmadan, hasbelkader şantajla üyesi olabildiği Avrupa Birliği içindeki dışlanmışlığını ve yerlerde sürünen itibarını dikkate almadan bölgedeki Arap ülkelerini bir bir ziyaret eden ve Türkiye’yi karşılarına almaları karşılığında kendilerine AB ile olan sorunları çözmeyi vaat eden bir Güney Kıbrıs Rum Yönetimi var.
Öncekilerden farklı olarak, Çad ve Somali bazında bazı gelişmeler olduğunu görüyoruz. Bu askeri varlıklar, Türkiye'nin bölgesel ve küresel güvenlik politikaları çerçevesinde şekillenmektedir. Türkiye ayrıca, Birleşmiş Milletler barışı koruma misyonları kapsamında farklı ülkelerde askeri personel bulundurmaktadır.
TÜSİAD (Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği), 1971 yılında kurulmuş, Türkiye'deki bir kısım sanayici ve iş insanlarını temsil eden bir dernektir. Derneğin üyeleri arasında bazı yabancı şahıslar da vardır. Amacı, üyelerinin çıkarlarını korumaktır. TÜSİAD, hükümet politikaları üzerinde lobi faaliyetleri yürüterek, ekonomik ve siyasi kararların şekillenmesinde etkili olmaya çalışır.
Özellikle Batı ile entegrasyon ve iş birliğini savunan TÜSİAD, bu doğrultuda Avrupa Birliği (AB) ve Emperyal Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İngiltere gibi Batılı ülkelerle yakın ilişkiler geliştirmiştir. TÜSİAD, AB üyeliği ve gümrük birliği süreçlerinde aktif çalışmalar yürütmüş, devletin yeniden yapılandırılması, şeffaf idari yapıların oluşturulması, yabancı sermayenin teşviki ve özelleştirme gibi konulara odaklanmıştır.
ABD’nin Provokatörü George Soros'un Türkiye’de Gezi olayları üzerinden ve Ukrayna’da ise bir seri (sözde) devrimlerle bir ülkeyi nasıl modern bir sömürge haline, felaketlerle boğuşan perişan bir hale getirme süreçlerini hatırlatarak, bu gibi senaryolara figüran olunmaması gerektiğini gençlerimizin, benzer oyunlara “dolmuşa binmemeleri” /” tufaya düşmemeleri” için milletimizin dikkatine sunuyorum.
Malumları olduğu olduğu üzere, (sözde) Türk Sanayici ve İş Adamları Derneği TÜSİAD’ın bu işlere dönük son günlerdeki yeni bir hamlesini gördükten sonra, bu uyarıyı yapmasam olmazdı. TÜSİAD ile ilgili detaylı yazımı bir başka güne bırakarak, sadede geliyorum.
Yunan ve Rumları anlamak, ne yapmak istediklerini, ne düşündüklerini ve neyi hedeflediklerini kestirebilmek için onları iyice tanımak gerekiyor.
Bilenler bilir ama bilmeyenlere anlatalım; Yunanlar ve Rumlar, arkalarına güçlü bir devlet veya devletleri aldıklarından emin oldukları vakit, kendilerini dünyanın en güçlü milleti zannederler. Üstesinden gelemeyecekleri ve de çözemeyecekleri hiçbir sorun olmadığına, ordularının karşısında hiç kimsenin duramayacağını inanırlar. Hem de ciddi ciddi…