Ortadoğu’daki çatışmaların belirgin iki sebebi vardır. İlki siyasi, ikincisi iktisadidir. Siyasi boyutta; Yahudilerin, Arz-ı Mev’ud hayalini gerçekleştirmeye matuf Yahudi Nazizm’i Siyasal Siyonizm sapkın Jeopolitik tezi ile bölge ülkelerindeki hakim otoriter rejimlerin sebep olduğu siyasi iç kargaşa, iktisadi boyutta ise; bölgenin yeraltı ve yer üstü kaynaklarının batının refahına kesintisiz olmak üzere can suyu kılınmak istenmesidir.
Önümüzde zor günler bizi bekliyor. Dua edelim inşaAllah.
Suriye, yüz yıl önce olduğu gibi dananın koptuğu yer olacak.
Nablus hezimeti koskoca bir imparatorluğu yerle bir etmişti lakin bugün farklı şahlanacağız inşaAllah.
Siyonistler, geç kaldı. 'Büyük İsrail’ hedefi için acele etmekteler.
1897’de İsviçre’nin Basel kentinde tertiplenen Dünya 2.Siyonist Kongresinde aldıkları karar gereği ilk elli yılda İsrail devletini, ikinci elli yılda ise yani 1997'ye kadar ‘Büyük İsrail’ i kurmaları gerekiyordu. Fakat bu hedef henüz hayata geçirilemedi. O yüzden Siyonistler telaşta ve kuduz köpek misali Gazze ve Filistin’de vahşet üstü vahşetler sergilemekteler.
Şunu çok iyi bilmeteyiz.1800’lerin ikinci yarısında Albert Pike’ın ifade ettiği gibi ’Yahudi Nazizm’i Siyasal Siyonizm, üç büyük dünya savaşı planlamıştır. Bunlardan ilkinin hedefi Osmanlı’yı yıkmak, ikincisininki ise İsrail Devleti’ni kurmaktı. İlk iki hedefi gerçekleştirdiler. Osmanlı’yı yıkıp İsrail Terör devletini kurdular. Onun da ötesinde kendi amaçlarına uygun bir dünya düzeni inşa ettiler. Üçüncü Dünya savaşının hedefi ise Büyük İsrail devleti’ni kurmaktır. Bunun için ise gerekirse 1. ve 2.Dünya savaşlarından daha büyük bir üçüncüsünü hayata geçirmek istiyorlar. Büyük İsrail için 'büyük bir kaosa' ihtiyaçları var.
12 Temmuz 1947 tarihinde Ankara'da ABD ile imzalanan «Türkiye'ye Yardım Anlaşması” ile Türkiye, askeri ve siyasi açıdan ABD’nin vesayetine girdi. Birçok tavizlerle dolu bu anlaşma 3 Temmuz 1969 tarihinde ‘Askeri ve Ekonomik İş birliği Anlaşması’ başlığıyla yeniden düzenlenmiş olsa da harp silah, araç ve gereç, savaş taktiği ve tekniği ile ülkenin stratejik konulardaki karar alma süreçleri, ABD’ye bağımlı olmaktan kurtulamadı. Bu bağımlılık, ABD kongresinde çıkarılan ve tarihe ‘Truman Doktrini’ olarak geçen yasanın kapsamına alınmamız ile birlikte ülkemizde bir iç hukuk haline getirildi.
Amerika Birleşik Devletler hükümeti 2024 yılının başlarında uzun süren müzakerelerin ve tartışmaların ardından ABD'nin NATO müttefiki Türkiye ile 40 adet yeni F-16 Fighting Falcon çok amaçlı savaş uçağının satışını ve Türk hava Kuvvetlerinin mevcut F-16 filosu için 79 adet modernizasyon kitinin satışını binbir naz ile onaylamıştı.
Türkiye Cumhuriyeti Savunma Bakanlığı geçtiğimiz hafta içinde ABD’den mevcut F-16 filosu için 79 adet modernizasyon kiti alma kararını değiştirdi ve TUSAŞ’ın yeteneklerine güvenerek satın almaktan vazgeçtiğini açıkladı.
Bu bildiride, İslam Ülkelerinin Ortak Savunma Sanayi İşbirliğini oluşturulması kapsamında, bu ülkelerinin çoğunun yer aldığı ana coğrafya olarak, ‘’ASRİCA’’ ülkeleri nezdinde, harp silah ve araçlarının üretimi yanında, askerlik sanatının bir hizmet sektörü uygulaması olarak, ‘’Savunma Hizmet Endüstrisi’’ kavramı şeklinde ortaya konularak, bu faaliyetin her bir İslam ülkesinde giderek yaygınlaşmasını; devletlerin kontrolü altında, yasal bir zemine oturtularak, mevzuat içine alınmaları, ve bu şirketlere İslam Ülkeleri savunma sanayi işbirliği ortamını geliştirmede bir katalizör rolü yüklenmesi gerektiğine, yönelik çabalara değinilecektir.
Türkiye Cumhuriyeti 1923’den günümüze kadar geçen sürede, daha evvel hiç olmadığı bir seviyede, konumlandığı coğrafyada, bölgesinde önemli bir güç; küresel ölçekte de giderek yükselen bir oyun kurucu devlet olma yolunda çok önemli adımlar atmaktadır. Bilhassa 2003’ten itibaren her geçen yıl, küresel ekonomik krizlere, emperyal devletlerin ekonomik ve finansal operasyonlarına maruz kalmış olmasına rağmen yükselmektedir.
Türkiye değil! Dünya dört gencin etrafında kenetlendi. Fatih Camii avlusu her kesimden, her cemaatten, her cemiyetten ve her kurumdan yüzlerce insanın kenetlendiği bir şehitler kervanına tanıklık etti.
Bu elim kazayı duyduğumuzda ümmetçe hüzne büründük. Ümmetin her bir ferdi gözyaşlarına boğuldu.
Bizde bu anlamda dört gencimizin ortak buluşma noktası İHH İnsani Yardım Vakfına baş sağlığına gittik. Aradan günler geçmesine karşın İHH Genel Merkezinin onlarca misafire ev sahipliği yaptığına tanıklık ettik.
Ülkemizde ne zaman hayırlı işler yapmaya kalkan birileri olsa ya ortadan kaldırılır ya da itibar suikastına uğrar.
Daha birkaç gün önce İHH Gönüllüsü dört kahraman gencimiz Bursa yolu üzerinde geçirdikleri elim bir trafik kazasıyla şehit olunca akla geçmiş teknoloji cinayetleri geldi.
ASELSAN mühendislerine yapılan suikastler, THY’nin Isparta Uçağının düşürülerek suikasta uğrayan Türk Bilim insanları, Hablemitoğlu, Eşref Bitlis Suikastleri…
Bunların hepsi Türkiye’nin yükselen ülküsüne vurulan birer darbeydi.
Ancak başaramadılar. Bir ölür bin diriliriz diyen bilim kahramanları ortaya koydukları teknoloji ile Türkün makus talihini kırdılar.
Birinci Dünya Savaşı öncesi Osmanlı ve Türk tarihini etkileyen en önemli olaylardan biri İngiliz istihbaratının desteklediği Mahmut Şevket Paşa suikastıdır. Bu suikastın hedefi ittihatçıları rehber adamlardan yoksun kılmak devletin acemilerin eline geçmesini sağlamaktı. Bu suikast ile Osmanlı Ordusu tecrübeli bir komutanını kaybetmiştir. 1913‘te yapılan Mahmut Şevket Paşa suikastında İngiltere Sefaretin başrolü açıkça ortaya çıkınca entrikacı istihbaratçılar “istenmeyen adam” ilan edilerek ülkeden uzaklaştırıldı. Ancak İngiltere bu suikastla Osmanlı Devletini boşluğa sürükleyerek geminin dümen kullanmasını bilmeyen adamların ele geçirmesini sağladı.
HARİTA: 5 Wilson’un 1918 yılında çizdiği haritada, İzmir’in Yunanistan’a verileceğine dair bir işaret yoktur. Kürdistan bu günkü Türkiye sınırları dışında gösterilmiştir. Bu haritada Limni ve Meis adası bizde görülüyor. Yeşil ile işaretlenmiş yerlerde küçük Hıristiyan veya küçük devletleri kurmayı öngörüyorlar.