Ülkemizde ne zaman hayırlı işler yapmaya kalkan birileri olsa ya ortadan kaldırılır ya da itibar suikastına uğrar.
Daha birkaç gün önce İHH Gönüllüsü dört kahraman gencimiz Bursa yolu üzerinde geçirdikleri elim bir trafik kazasıyla şehit olunca akla geçmiş teknoloji cinayetleri geldi.
ASELSAN mühendislerine yapılan suikastler, THY’nin Isparta Uçağının düşürülerek suikasta uğrayan Türk Bilim insanları, Hablemitoğlu, Eşref Bitlis Suikastleri…
Bunların hepsi Türkiye’nin yükselen ülküsüne vurulan birer darbeydi.
Ancak başaramadılar. Bir ölür bin diriliriz diyen bilim kahramanları ortaya koydukları teknoloji ile Türkün makus talihini kırdılar.
Birinci Dünya Savaşı öncesi Osmanlı ve Türk tarihini etkileyen en önemli olaylardan biri İngiliz istihbaratının desteklediği Mahmut Şevket Paşa suikastıdır. Bu suikastın hedefi ittihatçıları rehber adamlardan yoksun kılmak devletin acemilerin eline geçmesini sağlamaktı. Bu suikast ile Osmanlı Ordusu tecrübeli bir komutanını kaybetmiştir. 1913‘te yapılan Mahmut Şevket Paşa suikastında İngiltere Sefaretin başrolü açıkça ortaya çıkınca entrikacı istihbaratçılar “istenmeyen adam” ilan edilerek ülkeden uzaklaştırıldı. Ancak İngiltere bu suikastla Osmanlı Devletini boşluğa sürükleyerek geminin dümen kullanmasını bilmeyen adamların ele geçirmesini sağladı.
HARİTA: 5 Wilson’un 1918 yılında çizdiği haritada, İzmir’in Yunanistan’a verileceğine dair bir işaret yoktur. Kürdistan bu günkü Türkiye sınırları dışında gösterilmiştir. Bu haritada Limni ve Meis adası bizde görülüyor. Yeşil ile işaretlenmiş yerlerde küçük Hıristiyan veya küçük devletleri kurmayı öngörüyorlar.
Batının daha doğrusu dünya çapında Mason teşkilatlarıyla desteklenen ve İngiliz istihbaratının yönlendirdiği bütün büyüme projeleri yıkım ile dağılma ile sonuçlanmıştır. Öyle bir dağılma ki; moleküllerine kadar dağılma…
İngiliz istihbaratının adamları size bağımsız olacaksınız, büyüyeceksiniz diyorsa, bilin ki paramparça olacaksınız, birbirinizi yiyeceksiniz asla iflah olmayacaksınız.
İngiliz istihbaratı bir taraftan o toplumun büyük emelini temsil eden ana ideolojiyi desteklerken, onun karşısına kendi ana hedefini esas alan ideolojileri de destekler. Mesela Panislamizmi desteklerken, Muhammed Abduh, Cemalettin Afgani, gibi şahıslar üzerinden dinde modernizmi teşvik ediyor aynı zamanda bu zatların ağzından Hilafetin Türklerden alınıp Araplara verileceğini de telaffuz ettiriyorlardı. Aynı şahısları Hindistan’da İngiliz otoritesine zarar verir diye Hindistan’a sokmuyor. İşin ilginç tarafı Panislamizm fikrinin Osmanlı aydınları içinden çıkmamış olmasıdır. Bu kavram, İttihadı-ı İslam mevhumu adıyla Pan-İslam olarak İngilizceye tercümesi ilk defa 19 Ocak 1882 tarihli The Times’da yayınlanan bir makalede yer almıştır. Bu ifadenin Fransızca tercümesi de M.G. Charmes adlı bir şahıs tarafından, Des Deux Mondes’de 1881 yılı sonlarında kullanılmış ve Fransız yazar mezkûr makalede bu hareketi 1870 yılına kadar götürmüştür[1]. (5) Yani Müslümanların birleşmesi projesi batı merkezlidir. Müslümanlara cazip gelecek isim ve misyon. Günümüzde İŞİD- DEAŞ (Irak-Şam İslam Devleti) teşkilatlarında olduğu gibi sözde Müslümanları birleştiriyor, sözde halifelik kuruyor, sözde İslam devleti kuruyor.(!)
Önceki iki makalede, batı düşüncesinin doğuya karşı nasıl işlediğini uzun uzadiye anlattık. Anglosakson düşüncesi ile Latin düşüncesinin farklı olduğunu ancak her ikisinin bakış açısının da kibir ile kendilerini üstün görmek mantığı ile süslü olduğunu belirttik. Anglosakson ekolünün ABD kanadı biraz daha kaba, paldır küldür, İngiliz ekolünün ise daha ince olduğunu belirtmeliyiz. Bu ekolün Latin ekolüne göre ikinci bir ayrı özelliği de şudur: Anglosakson ekol Hegelist mantığa göre düşünür, harekât planını düalist mantık sarmalına göre yapar. Yani “zıddını-hasmını-“ kendi yaratır.
Anglosakson yani Amerikan ekolünün kabalığına bir örnek vermek gerekirse daha geçtiğimiz günlerde ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo bir açıklama yaptı dedi ki; Batı Şeria, "İsrail halkının haklı vatanıdır." İsrail’in eski Adalet Bakanı ve Yeni Sağ Partisi lideri Ayelet Şaked ‘Yahudi halkının kadim vatanlarında yaşamaya yasal ve ahlaki hakları vardır.’ Demişti. Bu iki demeç arasında ne fark var? Kabalık, dik kafalılık ve anlayışsızlık bakımından hiçbir düşünce tarzı Amerikan düşünce tarzı ile yarışamaz. (Tam bir öküz denebilir.)
Anglosakson-İngiliz istihbarat ekolünde (intelligence) entilicans akıl demek, zekâ demek. Peki, akıl ne demek: duyum, algı, hafıza, temsil, düşünme, hayal gücü, problem çözme yeteneği olarak ifade edilen insan tasavvuru, insanın düşünme kabiliyeti olarak ifade edilebilir.
Bu makale ile eşsiz bir yazı dizisi başlıyor. Küresel İstihbaratları ve hareket alanlarını anlatan şimdiye kadar böyle bir yazı yazılmadı. İşte serinin ilk yazısı "İstihbaratın Anlamı ve Batı Düşüncesi" siz değerli okuyucularımızla... iyi okumalar.
Makaleyi indirmek için tıklayınız.
AFGANİSTAN HAKKINDA GENEL BİLGİLER
Doğu ve güneyde Pakistan, batıda İran, kuzeyde Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan, doğuda da ufak bir sınırla Çin’e komşu olan Afganistan [1, 3], 8 Ağustos 1919 tarihinde Ravalpindi Anlaşmasıyla bağımsızlığını kazanmıştır [2]. Jeopolitik yönden önemli bir ülke konumunda olan Afganistan, büyük göçlerin odağı olmuş ve birçok istilalara maruz kalmıştır. Afganistan 1979 yılında Sovyet güçleri tarafından, 2001 yılında ise ABD tarafından işgal edilmiştir. Afganistan’ın 12 bölüm ve 162 maddeden oluşan mevcut Anayasası 26 Ocak 2004 tarihinde kabul edilmiş ve devletin adı Anayasa’da “Afganistan İslam Cumhuriyeti” olarak yer almıştır [3]. ABD’nin 2021 yılında Afganistan’dan çekilmesiyle Taliban ülke yönetimine geçmiştir. Afganistan İslam Cumhuriyeti yaklaşık 652 100 km2 yüzölçümü ve 33 milyonluk nüfusu ile denize sınırı olmayan bir Asya ülkesidir [1]. Başkenti Kabil olup diğer büyük şehirleri Kandahar, Herat, Mezarışerif ve Celalabad’dir (Resim 1).
İslam toplumlarının “ümmet” olma vasfını çoktan yitirdiği ve “ulus-devlet” hatta “kabile-devlet” biçiminde küçücük ünitelere ayrıldığı bir dönemde, kuşku yok ki, “Müslüman ümmetin yeniden inşa ve ihyası, kaçınılmaz bir görev olarak önümüzde durmaktadır”. [i] Ümmetin yeniden diriltilmesi ya da oluşturulması hedefine ulaşmada öncelik, Müslümanların “ümmet bilincini kazanmaları” ve “etnik, coğrafi ya da linguistik” temele dayalı ulus-kimliklerinin dar kalıplarını kırmalarıdır. [ii]