SAVAŞ DURUMUNDA MIYIZ PEKİ?
7 Haziran seçimlerinden önce siyasi bir savaşın içindeydik. İstikrarı bozucu propagandalar sonucunda Millet Vekili Genel seçimlerinde partilerin oy oranları değişti. Koalisyon dönemi başladı ve 4 ay sonuçsuz koalisyon görüşmeleri ile geçti. Küresel güçler galip gelmiş gibi oldu. Çünkü bu olaylarda dış merkezlerin desteklediği hem BDP ve FETÖ temsilcileri hem de gaflet içinde hareket eden diğer muhalifler birlik olarak ve yardımlaşarak istikrarsız dönemin sebebi oldular. 1 Kasım 2016 seçimleriyle gereken cevap verildi. Ve Türkiye o siyasi saldırıyı başarıyla atlattı.
Ama arkasından hendek politikası güderek, altı yedi ilçemizde sanki bölgesel idareler olacakmış gibi, yoğun bir dış destekle kalkışmalar oluştu. Dört beş ay içerisinde Türkiye dış güçleri, bu saldırılarını da çukura gömerek mağlup etti.
VE 15 TEMMUZ OLDU…
Evet, bunların arkasından 15 Temmuz kalkışması oldu. Daha doğrusu Ortadoğu’da Suriye ve Irak’taki iradesini Türkiye’ye kabul ettiremeyen dış güçler, FETÖ vasıtasıyla Türkiye’de bir darbe girişimi başlattı. Beş altı saat içerisinde Türkiye bunu da bertaraf etti. Bu da başını ABD’nin çektiği batılı küresel güçler için kabul edilmesi güç bir mağlubiyetti.
Arkasından hemen sınırlarımızın yakınında ve bizim Fırat’ın batısı konusundaki hassasiyetimizi de ortadan kaldıracak bir saldırıyla Cerablus, DEAŞ tarafından PYD’ye teslim edilmek üzere iken, Fırat Kalkanı harekâtı başlatıldı. Cerablus ABD iradesine rağmen Suriye muhalefetine teslim edildiği gibi Türk Askeri desteğindeki Özgür Suriye Ordusu El Bab’ı kuşattı. ABD bir mağlubiyet de burada aldı.
ABD’nin kontrolünde olan Bağdat Hükümeti Haşdi Şabi eliyle Musul’da bir katliam başlatacaktı. Türkiye Beşika’daki varlığını sürdürerek ve sınıra kuvvet kaydırarak bunu önledi. Irak’taki planını uygulayamayan ABD burada da mağlup oldu.
Bütün bunları düşündüğümüzde sinsi hareket eden bir seri asimetrik güçlerle Türkiye’ye savaş açtılar. Amerika’nın ismini burada zikretmek gerekir. Çünkü FETÖ ’nün başı orada, PKK ve PYD ABD tarafından destekleniyor, DEAŞ’in çekirdeği 2002’de Irak’ta, işgalden önce ABD tarafından oluşturuldu.
Bunlara karşı durmakta Türkiye bugüne kadar başarılı oldu. Şimdi de büyük kayıplara sebep olan yerleşim birimlerindeki sabotajlara, intihar saldırılarına başladılar. Sinsi bir şekilde güçlenerek, akıllarını kiraya veren insanlar vasıtasıyla yapıyorlar bunu. Devletin bütün güvenlik güçleri halkımızın arasına gizlenen bu teröristleri tespit etmek için gayret gösteriyor. Cumhurbaşkanımızın çağrısı da milli birlik ve beraberlik sağlanması kapsamında milletimizin duyarlı olması ve bilgilerini emniyet güçleriyle paylaşması konusundaydı.
15 TEMMUZ’DAN SONRA BU ÇAĞRI YAPILMADI DA ŞİMDİ NİYE YAPILDI? O ZAMAN DAHA HASSAS DURUMDA DEĞİL MİYDİ ÜLKEMİZ?
Bunların hepsi bir birikimdir. Zaten 15 Temmuz gecesi Cumhurbaşkanımızın çağrısı ile devletine ve düzenine Milletin hür iradesi sahip çıktı. Şer odakları kontrol altına alınıncaya kadar Ülkemizin en hassas yerlerini nöbet tutarak korudu. Cumhurbaşkanımız bu nöbete son verinceye kadar da bu bölgelerden ayrılmadı. Yani 15 Temmuz ertesinde Milletin desteği uygulama olarak görüldü. Bu tür bilgiler derlenildi, toplanıldı, yardımlar alındı. Millet topyekûn seferber oldu. Tam bir milli birlik ve beraberlik sergilendi. Aradan geçen sürede sanki biraz tavsama oldu.
15 Temmuz bir darbe, hatta istila girişimiydi, bastırıldı, derken ardından bu tarz sabotajlar geldi. Biz bu meselelerle daha da karşılaşabiliriz, dolayısıyla milletimizin tamamı bu konuda duyarlılığını devam ettirsin ve çevresinde bu tür şüpheli şahıslar ve olaylar varsa, bunları bildirsin, diğer alanlardaki saldırılar karşısında da 15 Temmuz’da olduğu gibi kenetlensin anlamına geliyor.
Şunu da söylemek lazım, geçmişteki saldırıları bertaraf etmemiz sonucunda Amerika’nın uğradığı bu mağlubiyet, Clinton'u sandığa gömerken, Trumph’ı ABD başkanı yapmıştır. Aynı siyaseti devam etme konumundaki başkan adayının değil de, o söylemi kullanmayan diğer başkan adayının seçilmesini de Türkiye’nin Amerikan kamuoyunun üzerindeki etkisi olarak deklare etmekte fayda var.
Onlar mağlubiyetlerini anladılar, ama bizim milletimiz bu saldırılar karşısındaki başarılarımızı ve galibiyetimizi tam olarak anlayabilmiş değil.
Bütün girişimleri bir noktadan sonra sonuçsuz kalıyor. Batılı küresel güçlerin bu kadar hırçınlaşmalarının sebebi budur. Yani Türkiye’ye karşı her hamlelerinden mağlubiyetle çıkmalarıdır. Rusya Federasyonu büyükelçisine yapılan suikast bile muhtemelen Rusya’ya da bir ikazdı. Rusya Federasyonu’nun ABD’yi saf dışı bırakarak Türkiye ve İranla Moskova’da Suriye Meselesini görüşmesi ABD’yi Rusya Federasyonu Elçisinin hedef alınmaya sevk etmiştir diyebiliriz. İki ülke arasındaki ilişkiyi bozma amacına yönelik bu suikast, iki ülke arasındaki ilişkiyi daha da kuvvetlendirecek bir etki yapmıştır. Terörü destekleyenler bu suikastta da hedeflerine ulaşamamışlardır.
CUMHURBAŞKANIMIZ “SEFERBERLİK” KAVRAMINI AĞZINDAN KAÇMIŞ DA DEĞİL. İHMAL EDİLEN GÖREVLERE Mİ İMADA BULUNMAK İSTEDİ?
Dikkat çekmek istediği mesele milli birlik ve beraberliğimizin muhafaza edilmesi ve bu tür olaylarda uyanık olunup emniyet güçlerine yardımcı olunmasıdır. Çünkü FETÖ tarafından organize bir darbe girişimi artık mümkün değildir. Ama münferit saldırılar olabilir. O bakımdan bu tarz saldırılara karşı uyanık olmamız gerekir. Varsa, bu konulardaki bilgilerimizi emniyet güçlerimizle paylaşmamız lazım. Cumhurbaşkanımız hitap ettiği muhtarlar vasıtası ile 53 bin köy ve mahalle muhtarımız ve milletimizden; kendi bölgenizdeki her haneye kim giriyor, kim çıkıyor, bunları da bilin, şüpheli hareketleri takip edin, mahalle sakinlerinizi bu hususlarda organize edin ve asayişi bozacağını düşündüğünüz gözlem ve bilgilerinizi emniyet güçleriyle paylaşın anlamında bir destek istedi.
SEFERBERLİK KAVRAMINI TARTIŞIRKEN, RESMİ OLARAK SEFERBERLİĞİN NASIL İLAN EDİLDİĞİNİ DE ANLATABİLİR MİSİNİZ?
Seferberlik Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan bakanlar kurulu tarafından ilan edilir. İlan edildikten sonra mevcut sefer görev emirleri uygulamaya konulur.
Seferberliğin tanımını yaparsak; devletin tüm güç ve kaynaklarının savaşın ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde hazırlanması, toplanması tertiplenmesi ve kullanılmasına ilişkin bütün faaliyetlerin uygulandığı, hak ve hürriyetlerin kanunlarla kısmen veya tamamen sınırlandırıldığı bir haldir.
SEFERBERLİK İLAN EDİLDİKTEN SONRAKİ SÜREÇ NASIL İŞLER?
Personel ve lojistik ihtiyaçları karşılamak üzere iki türlü sefer görev emri vardır. Silahlı kuvvetlerimizi nazarı itibara alırsak, seferberlik devletin bütün milli güç unsurlarını silahlı kuvvetlerimizi destekleyecek tarzda ve onu da düşmanın karşısına getirip kullanma amacına dönük bir faaliyettir. Askerliğini yapmış olan erkek vatandaşlarımız terhis olduktan sonra ihtiyatlık dönemine girerler. Personel seferberliği ilan edildiğinde bunlardan hangilerinin sefer görevine uyacağı ve görevlere çağrılacağı adreslerine tebliğ edilir. Lojistik seferberlik ise, silahlı kuvvetleri desteklemek üzere ulaştırmada kullanılacak araçlar veya silah üretiminde kullanılacak fabrikalar, bunların hepsine sefer görev emri bizzat tebliğ edilir. Personel ve lojistik Seferberlik planları barış zamanından hazırlanır. Muhataplarına seferdeki görevleri bildirilir. Seferberlik tatbikatları ile yükümlüler eğitilir.
Yine seferberlik durumunda bir bölgede sıkıyönetim ilan edilerek sıkıyönetim komutanlığı tesis edilir. Sıkıyönetim kanununa göre Sıkıyönetim Komutanlıklarının Tebliğleri o bölgedeki halk tarafından kanun gibi uygulanır. Belki bir kısım hak ve özgürlükler kısıtlanır.
15 TEMMUZ’DAN SONRA ÜLKEMİZ OLAĞANÜSTÜ HALLE YÖNETİLİYOR ZATEN. SEFERBERLİK DURUMU OLSA OHAL KALDIRILIP SIKIYÖNETİM Mİ İLAN EDİLİR?
Gereken bölgelerde sıkıyönetim ilan edilir, yurdun tamamında değil. Farz edelim Suriye bölgesinden bir tehdit bekleniyorsa onun gerisindeki Güneydoğu Anadolu bölgesini kapsayan bir sıkıyönetim komutanlığı olabilir. Veya o bölgede görev yapacak, farz edelim 2. Ordu komutanı, aynı zamanda sıkıyönetim komutanı olur.
RESMİ BİR SEFERBERLİK DURUMUNDA İNSANLARIN TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİNE NASIL BİR KISITLAMA GELİR?
Sıkıyönetim bölgesinde kalan insanların, normal kanunların değil de kanunlar çerçevesinde 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanununun askeri harekâtı kolaylaştıracak tarzda yayınladığı bildirilere göre, o bölge insanının bir kısım özgürlükleri kısıtlanabilir. Yollarda öncelikler askeri nakliyata verilir. Güvenlik için gece sokağa çıkma yasağı olabilir. Belli bölgelere giriş çıkışlar yasaklanabilir. Mevsimine göre ziraatla uğraşan vatandaşlarımıza tarlasına, bağına, bahçesine gitmekte bile savaşın ihtiyaçlarına göre bazı kısıtlamalar olabilir.
YAKIN GEÇMİŞTE TÜRKİYE’DE HANGİ DURUMLARDA SEFERBERLİK İLAN EDİLDİ?
En son 1974 Kıbrıs Barış Harekâtında kısmi seferberlik uygulandı. Birliklerin kadrolarını yüzde yüze çıkarabilmek için sefer görevi verilen ihtiyat askerlerinden bir kısmı göreve çağırıldı. Ondan önce 1967 Kıbrıs gerginliğinde de kısmi personel seferberliği uygulandı. Hem terhisler durduruldu, hem de son terhis edilenler askere çağrıldı. Bunların hepsi kısmi seferberliktir. 1941 yılında 2. Dünya Savaşı sırasında çevremizde savaş oluyordu, genel seferberlik ilan edildi. Bütün ordularımıza sefer görevi geldi, askerlik süresi uzatıldı.
PKK’NIN EN AKTİF OLDUĞU DÖNEMDE GÜNEYDOĞU’DA SIKIYÖNETİM UYGULANMADI MI HİÇ? SIKIYÖNETİM SEFERBERLİK ANLAMINA GELİR Mİ?
Seferberlik değildi bu, Olağan Üstü Hal durumuydu. Onun da kanunu mevzuatı ayrı. 12 Eylül 1980 darbesinde sıkıyönetim ilan edildi. Tüm Türkiye’yi kapsayan sıkıyönetim bir süre sonra kaldırıldı. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde devam etti. Daha sonra orada da kaldırıldı. Sıkıyönetim seferberlik anlamına gelmez. Ama sıkıyönetim de temel hak ve özgürlüklerin bir kısmının kısıtlanmasına sebep olan bir yönetim tarzıdır. Şimdi uygulamada olan OHAL, daha ziyade teröristlerin hareketlerini kısıtlamaya yönelik, emniyet güçlerinin terörle mücadelede gücünü artırıcı, etkinliğini artırıcı bir şekilde uygulanıyor. Sokaktaki vatandaşımız temel hak ve özgürlükleri açısından etkilenmiyor. Gözaltı süresinin artırılması, kanun hükmünde kararname çıkartılma imkânı gibi bazı terörle mücadelede icraya güç veren, emniyet kuvvetlerimizin imkânını artıran bir uygulama şeklinde oluyor.
BU DURUMDA OHAL DÖNEMİ UZATILIR MI?
Üç aylık dönemlerle yapılıyor zaten. Birkaç dönem daha uzatılır diye düşünüyorum. FETÖ ile ilgili iddianamelerin hazırlanması gerekiyor, çünkü birçok merkezden yapılan soruşturmalar var. Bu soruşturmaların neticesinde iddianameler hazırlanıp mahkemeye sunulur ve yargılama safhası başlarsa, o zaman normal sürece geçebiliriz. Geçen gün Rusya Federasyonu Büyükelçisini öldüren terörist, gördüğünüz gibi Çevik Kuvvetin içerisinden çıktı. Bunu temizleyememişiz. Terör örgütü olduğunu düşündüğümüz veya terör örgütü üyesi olduğuna dair emniyet güçlerinde belgesi olan, araştırma yapılan ama daha sonuçlanmayan kişiler var. Bu durumda OHAL’in kaldırılması zaten uygun olmaz.
Küresel güçler artık savaşları terör örgütleri üzerinden yürütüyor. Ve biz de bu durumdan çok fazla etkilenen bir ülkeyiz.
SİZCE ÜLKEMİZDE BİR SAVAŞ DURUMU YOK MU? SEFERBERLİK ÇAĞRISINI BU YÖNDE Mİ OKUMALIYIZ?
Savaşların nihai hedefi hasma iradeyi kabul ettirmektir. Bunda ilk önce siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik güçler kullanılır. Bunlarda başarı elde edilemezse, askeri güç kullanılır. Ama son hedef hasım olarak görülen ülkeye iradenin kabul ettirilmesidir.
2. Dünya Savaşının galibi beş ülke bir araya gelerek dünyayı kendilerinin yönetebilmesi için BM’yi kurmuşlar ve küresel bir güç oluşturmuşlardır. Küresel güçlerin lideri de tek kutuplu dünyada Amerika Birleşik Devletleridir. Bu beş ülkeden biri de hata etse, Amerika onu da cezalandırır. Rus Büyükelçisine yapılan suikastın, Rusya’ya da dönük olduğunu düşünmek lazım. Yani Rusya’ya mesaj, benim olmadığım bir toplantıda, Suriye meselesini Türkiye ve İran’la sen nasıl görüşüyorsun anlamı da çıkar.
O HALDE NE YAPMAMIZ GEREKİR?
Şunu söylemek istiyorum, ABD, Suriye ve Irak’ta bir harita ortaya koymuştur. Bu harita Türkiye tarafından kabul edilmemiştir. Amerika Türkiye’ye iradesini kabul ettirememiştir. Suriye muhalefetine de kabul ettirememiştir. İradesini kabul ettirmek için elindeki FETÖ, PKK, PYD, DEAŞ gibi örgütler vasıtasıyla Türkiye’ye elinden gelen asimetrik taarruzunu yöneltmektedir. Asimetrik olduğu için bu açıkça görülmüyor. Görülmeyince de fiili uygulamaları ile bir seferberliğe gerek yoktur. Elimizdeki emniyet güçleriyle bunlarla mücadele etmek, her mücadelemizde de geçmişte olduğu gibi başarılı olmak zorundayız. Yaptıkları tüm operasyonlar Türkiye tarafından püskürtülüyor. Onlar da artık intihar bombacıları ve suikastçıları vasıtasıyla Türkiye içerisindeki huzuru kaçırıp morali bozmayı hedef alıyor. Evet, çok kritik bir bölgedeyiz. Bu coğrafyada süper güçlerin iradesini kabul etmeyen ülkeler daima diken üstündedir. Biz de diken üstünde bir müddet geçireceğiz. Bunun panzehiri, birlik ve beraberliktir. Nasıl ki kavmiyetçilik ve mezhepçilik kışkırtmasıyla İslam coğrafyasını bölmeye çalışıyorlarsa, bizim de önce kendi içimizde, sonra da İslam coğrafyasında birlik olmamız gerekir. O zaman bütün bu saldırıları ortadan kaldırma gücüne sahip olabiliriz.
“ŞİMDİ HERKES SİLAHLANMAYA BAŞLAR” ŞEKLİNDE YORUMLAR DA YAPILDI…
Böyle bir şey olmaz. Vatandaşlarımızın kendi inisiyatifi ve kararıyla silahlı bir harekete girişme durumunu kesin olarak hatıra getirmemek lazım.
Sivil hareket silahsız olması gerekir.
Eline silah alan ister iyi niyetli, ister kötü niyetli olsun teröristtir.
Eline silahı alıp sokağa çıkamaz kimse, mevzuatımızda suçtur bu.
Ama kararlılığını gösterebilir, direnişini gösterebilir, milletinin devletinin yanında olduğunu gösterebilir. 21 ARALIK 2016
Adnan Tanrıverdi
Emekli Tuğgeneral
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve
ASSAM Yönetim Kurul. Bşk