(…) Güneybatı Filipinler olarak bilinen bölgede Müslüman nüfusun toplam ülke nüfusuna oranı ise yaklaşık % 29’dur.
Ayrıca bölgedeki karışıklıklardan dolayı yaşanan göç sonucu metropol Manila’da da önemli ölçüde bir Müslüman nüfus birikmiştir.
Ülkenin diğer halkları gibi Müslümanlar da Malay ırkından gelmektedirler. Müslüman Filipinlilere genel olarak ‘Moro’ adı verilmektedir. Bu ismi ilk olarak, 16. Yüzyılda Filipinli Müslümanları görünce, İspanya’yı fetheden ve sekiz yüzyıl yöneten Müslüman Kuzey Afrikalıları yani ‘Mur’ları hatırlayan İspanyollar kullandılar. Zamanla bu terim uygunsuz bir yakıştırmadan daha ziyade İspanyolların sömürgeci faaliyetlerine direnen Müslümanlar için kullanılan aşağılayıcı bir ifade haline dönüştü. ‘Moro’ cahil, gaddar, barbar, şiddet yanlısı, köle, korsan anlamlarının hepsini birden içeren suçlu tipler anlamına geliyordu. Son yirmi yıla kadar Müslümanlar bu isimle anılmaktan son derece rahatsız oluyorlar ve kendilerine ‘Filipinli Müslüman’ ya da sadece ‘Müslüman’ adının kullanılmasını istiyorlardı. (…) Ancak 1970’li yıllardan bu yana Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasındaki mücadelenin şiddetlenmesiyle ‘Moro’ terimi yeniden kullanılmaya başlandı. Farklı diller konuşan Müslümanlar kendilerini Hıristiyan Bangsa Filipino (Filipin Milleti)’ya karşı Bangsa Moro (Moro Milleti) olarak ilân etmeye başladılar. Bu onlar için ortak bir kimlik mücadelesiydi.
TARİHÎ ARKAPLÂN
(…) Yine de İslâm’ın Filipinler yarımadasına İspanyollardan önce geldiği kesindir. (…) Müslüman tacirlerin onuncu yüzyılda Borneo adasını ziyaret ettikleri ve onüçüncü yüzyılda Sulu’ya yerleştikleri biliniyor. Bir sonraki asır boyunca Sulu, Endonezya adalarından gelen Müslüman mübelliğleri (mahdumin) ağırladı. Bu mübelliğler bölgede İslâm’ı yaydılar ve buraya küçük camiler inşa ettiler.
(…) Zamanla Manila, Bruney sultanının akrabası olan bir Datu ya da Raja tarafından idare edilen Müslüman sultanlık haline geldi.
İspanyol İşgali
İspanyollar, sömürgeci komutanları Macellan’ın 1521’de Cebu adasına çıktığında öldürülmesine rağmen 1565’de Filipinler’i işgal etmeye muvaffak oldular. (…) İspanyol işgali İslâm yayılma tarihi açısından da önemlidir. Bu işgalden sonra İslâm dininin yayılışı Sulu adaları ve Batı Mindanao’yla sınırlı kaldı.
(…) Müslümanları sömürge haline getirebilmek için hiçbir masraftan çekinmeyen İspanyollar’ın tarihî İslâm düşmanlıkları, burada uğradıkları başarısızlıklarla daha da arttı. Hıristiyanlaştırdıkları yerlileri Müslüman direnişçi halka karşı kullanıyorlardı.
(…) İspanyollarla Müslümanlar arasında uzun yıllar süren savaşlar tarihe ‘Moro Savaşları’ olarak geçti. (…) İspanyol askerî saldırıları Müslümanlara ait çiftlikleri yakıp yıktı, binlerce balıkçı teknesini imha etti. Ziraat, balıkçılık ve ticaretle geçimlerini sağlayan halkın ekonomisi yok edildi. Bu saldırılar sırasında kasaba ve köyler boşaltılarak Müslüman halk katledildi ya da köleleştirilerek bilinmeyen yerlere götürüldü.
(…) Savaşlar boyunca sultanlık idareleri savunma amacıyla daha merkezî hale geldiler. Halkı cihada teşvik eden ulemanın gücü arttı. Aile, vatan ve dinlerinin savunulması sırasında ölen Müslümanlar şehid olarak anıldılar. İslâm, sultanlıkları bir millî mücadele ruhu içinde birleştirmede en büyük payın sahibiydi.
(…) Bu arada ağır silâhlarla donanmış İspanyol askerleri karşısında fazla dayanamayan bazı sultanlıklar barış anlaşmaları imzalamak zorunda kaldılar.
(…) 1898’de Paris Anlaşmasıyla Filipinler’i İspanyollardan alan Amerika Birleşik Devletleri adaya geldiğinde genel manzara bu şekildeydi.
(…) Halk kendi inisiyatifleriyle hareket eden datuların liderliğinde Amerikalılara karşı direndi. Ancak bazı sultan ve datuların da Amerikalılar tarafından çeşitli rüşvetlerle kandırılmaları sonucu Müslümanlar arasında birlik bozuldu. Amerikalıların (…) yerli halka karşı sağladıkları askerî üstünlükleri sayesinde kısa zamanda Filipinler bir Amerikan sömürgesi haline geldi.
(…) Ancak binlerce Hıristiyanın Müslüman bölgelerine yerleştirilmesiyle, demografik dengeyi sağlamayı amaçlayan Amerikalılar, iki toplum arasında yıllar süren yeni gerginliklerin doğmasına neden oldular.
(…) Yönetimle işbirliği içine giren Hıristiyanlar yönetimde kendilerine yer bulup hızla yükselirken, Müslümanlar yönetim kademelerinden uzak kaldılar. (…) Nitekim 1920 yılında, Birleşik Devletler’in söz verdiği bağımsızlık mirasını devralmaya hazırlanan Hıristiyanlar Müslüman bölgelerin yönetimini ele geçirdiler. (…) Daha önce Amerikalılarla savaşan Müslümanlar, onlardan daha tehlikeli gördükleri Hıristiyan yerlilerin güdümünde bir devletin hakimiyeti altına düşme tehlikesinin belirmesiyle, Amerikan yönetiminin devamını savunmaya başladılar. (…) Nihayet Mart 1935’de 100 Maranao datusu Başkan Roosevelt’e bir mektup yazarak, plânlanan bağımsız Filipinler devletinden ihraçlarını istediler.
(…) Sulu ve Mindanao’nun bağımsız Filipinler’den koparılması ve özel bir komisyon tarafından idare edilmesi Amerikan ekonomik çıkarlarına da uygundu. Nihayet 1926’da bu plânı içeren Bacon Yasa Tasarısı kongreye sunuldu. Fakat (…) yasa tasarısı kongreden geçemedi.
ABD himayesinde kurulan ara rejim Filipin Commonwealth devleti 1935 yılında ilân edildi.
Japon İşgali
1942 yılının ilk aylarında Japon orduları Filipinler’in Müslüman bölgelerini işgal ettiler.
(…) Japon işgali Müslümanların hükümet ve Hıristiyanlarla savaş sonrası karşılıklı ilişkilerinde önemli değişiklikler meydana getirdi. Japonlara karşı ortak direniş iki halkın birlikte bir şeyler yapabileceğini ortaya koymuştu. Japonların mağlubiyetinden sonra hükümet, ileri gelen bazı Müslüman gerilla liderlerini Müslümanların çoğunlukta oldukları yerlerde önemli idarî görevlere getirdi.
(…) Gerillalara ve mal zayiatına uğrayan ailelere yapılan ödemeler sayesinde yeni cami ve medreseler inşa edildi. Daha da önemlisi, malî durumu iyileşen halk hac ibadetini yapar hale geldi. Bütün bu gelişmeler halkın İslâmî uyanışını artıran etkenler oldu.
Filipinler Cumhuriyeti
4 Haziran 1946’da bağımsız Filipinler Cumhuriyeti ilân edildi. Pek çok Müslümana yeni idarede yerel ve ulusal makamlar verildi.(…) Bu zamana kadar yerel sınırlar dahilinde politika yapan Müslüman liderler, artık ülke genelinde politika yapmaya başladılar.
(…) Müslümanların bir ülke olarak Filipinler’e aidiyet duygusu geliştirememelerinin üçüncü bir nedeni ise, Mindanao’nun Hıristiyanlar tarafından doldurulmasıydı.
(…) Hıristiyanların yerleştirildikleri bölgelere Müslümanların sahip olduklarından daha iyi yollar, sulama sistemleri, kamu hizmet merkezleri ve okulların yapılması, Müslümanlar tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı.
(…) Bütün bunlara rağmen 1950’li yıllarda Cumhuriyet rejimine karşı herhangi bir silâhlı Müslüman isyanı ortaya çıkmadı. (…) Filipin Senatosu 1954’de “Moro Problemi”ni araştırmak amacıyla, tanınmış bir Müslüman lider olan Domocao Alonto Hacı Ahmed’in başkanlığında bir komite kurdu.(…) Ancak kurulan komisyon, daha çok Müslümanlara ve diğer azınlık çocuklarına burs verilmesi konusuna yoğunlaştı. Binlerce Müslüman gence Manila’daki üniversitelerde yüksek öğrenim görmeleri için imkân verildi. (…) Bunun beklenmeyen sonucu, arzu edilenin tam tersine bu gençlerin ileride İslâmî hareketlerin liderleri olarak ortaya çıkmalarıydı. Müslümanların ayrı bir millet olarak varlıkları ve dinleri hakkında daha fazla şuurlanmaları ise, ancak yabancı kaynaklı burslar sayesinde Müslüman ülkelerde eğitim gören öğrenciler sayesinde oldu. (…) Bu dönemde ülkede çeşitli yerel, bölgesel ve ulusal İslâmî teşkilâtlar kuruldu. Bu teşkilâtlar arasında birçok ihtilâfın bulunması nedeniyle, Müslümanlar arasında tam anlamıyla bir birlik sağlanamadı.
(…) 1970’li yıllara doğru ülkede Müslümanlarla hükümet kuvvetleri ve silâhlı Hıristiyan birlikleri arasında çatışma kaçınılmaz hale gelmişti.
Bağımsızlık Hareketi
Filipinli Müslümanlar ile Marcos hükümeti arasındaki savaş, Eylül 1972’de sıkıyönetim ilânından yaklaşık bir ay sonra başladı.
(…) 1970 ve 1971 yılları arası Lanao del Norte, Cotabato ve Lanao del Sur’da Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında şiddetli çatışmalar görüldü.
(…) Haziran 1971’de(…) kuzey Cotabato’da Barrio Manili adlı bir köye yapılan Hıristiyan saldırısında çoğu kadın ve çocuklardan oluşan 65 Müslüman şehid edildi. Olay bir cami avlusunda meydana geldiği için Müslümanlar tarafından şiddetle kınandı. Bu arada Libya Enformasyon ve Dışişleri Bakanı Salih Buyasır, Filipinlere gelerek Marcos’la görüştü ve Libya’nın Müslüman Filipin halkının kaderi konusundaki duyarlılığını bildirdi.
(…) Mindanao bağımsızlık savaşı resmen, 24 Ekim 1972’de Maranao’lu yüzlerce genç gerillanın Filipin sıkıyönetim birliklerine saldırması ve Mindanao Devlet Üniversitesi kampüsünü işgal etmeleri ile başladı.
TOPLUMSAL YAPI
İslâm, Mindanao halkının toplumsal yapısını oluşturan en önemli yapı taşıdır.
(…) Mindanao siyasî sistemi piramid bir hiyerarşik otorite yapısı niteliğini taşıyordu. Bu hiyerarşinin en üstünde bulunan sultan ya da raja devletin de başıydı. Her bir siyasî birimde (bölgede) sultanın temsilcisi olan panglima’lar bulunmaktaydı. Ona değişik idarî görevlerinde askerî konularda nakib, elçi laksamanna , yardımcısı perkasa, din müfettişi bintala yardımcı olurlardı. (…) Sultanın dinî danışmanı kadı, İslâm şeriatı konusunda en yetkili şahıstı.
(…) Herhangi bir resmî statüleri kalmamasına rağmen halk sultan ailesine karşı büyük bir saygı gösteriyor. Son yıllarda ortaya çıkan yeni bir elit sınıf da doktor, avukat, mühendis, işadamı gibi seküler meslek sahipleriydi. (…) Sözkonusu meslek sahipleri son yıllarda ortaya çıkan bağımsızlık hareketlerinin lider kadrosunda en ileri noktalara kadar çıkabildiler.
EKONOMİK YAPI
(…) İspanyollarla asırlar süren savaş sadece nüfusun azalmasına değil, aynı zamanda ekonominin de yok olmasına yol açtı. Bu durum daha sonraki Amerikan işgali döneminde, Mindanao’nun tarım, maden ve orman kaynaklarını sömüren yabancı çıkar grupları sayesinde iyice kötüleşti. (…) Hükümetin uyguladığı resmî kayırımcılık politikalarıyla Müslüman toprakları Hıristiyan göçmenlere parsellendi.
(…) 1977’de Mindanao’da toplam ekilebilir alanların % 50’si ihraç ürünlerine ayrılmıştı. (…) Üreticiler genellikle Hıristiyandılar ve Müslümanlar sadece onların işçileri olarak çalıştılar.
(…) Müslümanlar ancak karınlarını doyuracak kadar üretim yapabilen köylüler haline getirildi. (…) Devlet dairelerinde Müslüman memur sayısı bugün bile son derece az. Durumu zorlaştıran bir başka neden de Müslümanların eğitim seviyelerinin düşük olması. Ulusal eğitim politikalarının halkın taleplerine uyum sağlayamaması sonucu, Müslümanlar modern eğitim alanında Hıristiyanların çok gerisinde kaldılar. Müslüman çocuklar dedelerini birer barbar, korsan ve köle avcısı olarak anlatan ders kitaplarını okumak istemediler. Filipin rejimi Moro halkını ‘hiçbir işe yaramaz’ bir güruh olarak değerlendiriyor ve ‘en iyi Moro’nun ölü Moro olduğu’nu düşünüyordu.
MİNDANAO BAĞIMSIZLIK CEPHELERİ
Güney Filipinler’de Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi (MNLF; Moro National Liberation Front), Bangsa Moro İslâmî Kurtuluş Teşkilâtı (BMILO; Bangsa Moro Islamic Liberation Organization), Moro İslâmî Kurtuluş Cephesi (MILF; Moro Islamic Liberation Front), Moro Devrim Teşkilâtı (MORO; Moro Revolutionen Organization) yeraltında mücadele veren önemli örgütler.
(…) Mindanao Ulusal Kurtuluş Cephesi (MNLF; Moro National Liberation Front) 1969 yılında Malezya’ya askerî eğitim için giden bir grup genç seküler eğitimli Müslüman tarafından kuruldu.
(…) 1971’de Filipinler İslâmî Başkanlığı’nın kurulmasıyla Müslüman liderler arasında en azından geçici bir birlik sağlanmıştı. Raşid Lokman, Senatör Domocao Alonto ve senatör Salipada Pendatun, Mindanao halkının temsilcileri olarak Libya’ya giderek Kaddafi’den destek sözü aldılar. (…) Nur Misuari ve grubu önce Sabah’a, ardından da Trablusgarb’a giderek orada resmen MNLF Merkez Komitesi’ni kurdular. (…) Teşkilât, özellikle İslâm Konferansı Teşkilâtı mensubu ülkelerden gördüğü destekle mücadeleyi uluslar arası platforma taşıdı ve Filipinler hükümetini Trablusgarb Anlaşması’nı imzalamaya zorladı.
(…) MNLF lideri Nur Misuari, Filipinler Üniversitesi’nde siyaset bilimi okumuş ve yıllarca üniversitede hocalık yapmış bir entelektüeldi.
(…) Ancak, Marcos, Trablusgarb Anlaşması’nı uygulamaya koymayınca, MNLF liderliğinin halk nezdinde itibarı düştü. (…) Selamet Haşim’e bağlı İslâmcı grup MNLF’den ayrılma kararı aldı. Merkezî Komite’nin üyesi ve Dışişleri Komitesi’nin başkanı olan Selamet Haşim, Mekke’de Aralık 1977’de yapılan bir toplantı sırasında, teşkilât başkanlığını ele geçirmeye çalışmış ancak başarılı olamamıştı. (…) Mısır, Selamet Haşim’i desteklerken, Kaddafi onun bir Enver Sedat uşağı olduğunu söylüyordu. MNLF liderliği sorunu bir Arap sorunu haline gelmişti.
Nihayet Selamet Haşim, MNLF’nin Marksist-Maoist eğiliminin İslâmî kimliğine ağır bastığını ve Nur Misuari’nin teşkilâtta hegemonya kurduğunu iddia ederek, Mart 1984’de resmen ayrıldı ve Moro İslâmî Kurtuluş Cephesi (MILF)’ni kurdu.
Mart 1982’de Dimas Pundato, MNLF-Reform Grubu’nun kuruluşunu ilân etti.
(…) Selamet Haşim’in İslâmî Kurtuluş Cephesi, ideolojisini tamamen İslâm’a dayandıran bir teşkilât. (…) Cephe’ye Suudi Arabistan, Mısır, Pakistan, Malezya ve Kuveyt’ten İslâmî hareketler destek veriyorlar.
(…) BMILO, Dr. Yusuf Lokman’ın önderliğinde Filipinler’de İslâmı üstün konuma getirmeyi amaçlayan ancak bağımsızlık ya da özerklik mücadelesi gütmeyen bir grup.(…) Ayrıca teşkilât, İspanyolların Müslümanlara verdiği “Moro” ismini şiddetle reddederek, kendilerinin sadece Minsupala Müslüman milleti olduklarını söylüyor.
1986 DEVRİMİ SONRASI
Marcos’un Şubat 1986’da kansız bir halk devrimiyle yıkılması ve yerine bayan Corazon Aquino’nun başkanlığa gelmesi ile Mindanao sorununda yeni bir perde açılıyordu. Soruna kalıcı bir son vermeye kararlı olduğunu ilân eden yeni başkan, Eylül ayında MNLF liderleriyle bir görüşme yaptı. (…) Nur Misuari grubu uzun süre peşinde koştukları bağımsızlık idealinden vazgeçince, taraflar resmî müzakerelere başlama kararı aldılar. Böylece Nur Misuari, Filipinler hükümeti tarafından sisteme dahil edilmiş oluyordu.
(…) 1976 Trablusgarb Anlaşması Mindanao’nun tamamına özerklik getirirken, Aquino 1990’da dört bölgeyi; Sulu, Tawi-Tawi, Maguindanao ve Lanao del Sur’u içine alacak şekilde Müslüman Mindanao Özerk Bölgesi’ni kurdu.
2 EYLÜL ANTLAŞMASI VE MİNDANAO CEPHESİNDE SON DURUM
1992 yılında iktidara gelen Fidel Ramos hükümeti Corazon Aquino’nun bıraktığı yerden özerklik görüşmelerini, kendisine yalnızca Misuari’yi muhatap alarak sürdürdü. Nihayet taraflar, Endonezya’nın gayretli arabuluculuk girişimleriyle, Manila Malacanang Başkanlık Sarayı’nda 2 Eylül 1996’da bir anlaşma imzaladılar.
(…) Üç yıl sonra yapılacak referandumla Mindanao’da yer alan eyaletlerin Müslüman özerk yönetiminde kalıp kalmamaları oylanacak.
(…) Yapılan anlaşma bu açıdan Filipinler rejimi için son derece isabetli bir karar. Ancak Müslümanlar açısından durumun farklı olduğunu anlamak zor değil.
(…) Gözlemciler Mindanao mücadelesiyle Filistin arasında ilginç bir benzerlik buluyor. Hükümetle yapmış olduğu anlaşmanın içeriği, bu anlaşmaya karşı halkın tepkisi ve halkın gözünde kaybolan itibarı açısından Misuari, Arafat’a benzetiliyor. Buna karşılık Selamet Haşim’in Moro İslâmî Kurtuluş Cephesi, Orta Mindanao’nun çoğu bölgesinde fiilî hükümet durumunda.
(…) Ramos ile Misuari arasında sağlanan anlaşmanın Müslüman Mindanao’nun problemlerini çözmekten çok uzak olduğu görülüyor. (…) Manila rejimi, daha kalıcı bir barış için, müzakere sürecine Müslüman tarafın gerçek güç dengelerini yansıtacak temsilcilerini dahil etmek zorunda.
$1· Hasan T. Kösebalaban, Güneydoğu Asya’da İslâm Ve Siyaset (İlke Yayıncılık, İstanbul, Nisan 1997)