ABD, İran’ı aylardır yaptıkları Nükleer Çalışmaları sınırlama anlaşması görüşmelerinde, istediği derecede ikna edemediği için, Haydut Devlet İsrail’i kullanarak, mafyatik bir yöntemle İran’ı vurdurmuştur. Olan masum İran halkına olmaktadır. Aşağıda da ifade etiğim üzere, başta ABD ve İsrail, Fransa, İngiltere; İran Şahı Rıza Pehlevi döneminde İran’la can – ciğer kuzu sarmasıdır. Çünkü, Şah döneminde İran’ın zenginliklerini aralarında paylaşıyorlardı. Humeyni’nin 1979’daki (sözde İslam) Devrimi ile, bu menfaatleri zedelenmiş ve hatta bitmiştir. Çünkü, batının, Şiiliği her zaman (el altından) desteklemesinin asıl nedeni, Müslümanların birlik oluşturmasını önlemenin alternatif bir stratejik yolu olarak görülmesidir. Nitekim, (Batı İstihbarat Örgütlerinin marifetiyle) İran Şiiliği ile Sünni Müslümanlık yaklaşık 50 yıldır örtülü olarak kavgalıdır.
İsrail, (ABD tarafından açıkça itiraf edilmese de), 1500 km’lik (toplamda gidiş- dönüş 3.000 km ) kadar olan mesafenin katedilerek İran içlerine kadar ulaşılması ve geri dönülmesi, havada Amerikan tanker uçakları ile yakıt ikmali yapılmadan gerçekleşmesi mümkün değildir. Dolayısıyla, aslında ABD arka plandaki büyük bir mafya lideri gibi, İsrail’ i İran’a karşı vurucu bir aparat gibi kullanarak, bu saldırının gerçekleşmesini sağlamıştır.
13 Haziran 2025 tarihli İsrail saldırısında ilk göze çarpan İran zafiyetleri:
- 200’den fazla İsrail Savaş Uçağının İran’ın en hassas Şehirlerini ve Noktalarını hiçbir hava savunma silahı ile karşılaşmadan bombalaması,
- İsrail İstihbarat servisleri Mossad ve Unit 8200’ün çok iyi çalışarak, tespit ettiği hedeflere karşı, İran içinde teşkilatlandırdığı casuslarının da aracığıyla, SIGINT & HUMINT karma İstihbaratını azami seviyede kullanmasına hiçbir şekilde tedbir almaması,
- Aşağıda da özetlediğim gibi, İran’ın geçmişte yaşadıklarından hiç ders almadığı,
- İran’ın Nükleer bilim adamlarını ve devletin en üst bürokratlarının kişisel olarak koruyacak tedbirler almayışı, bunları hiç değilse saldırı ihtimalinin güçlendiği birkaç gün önceden örtülü ve gizli sığınaklara nakletmemesi,
Her iki ülke arasında dostluk – düşmanlık perspektifinden geçmişe kısaca şöyle bir bakalım:
1948–1979: Dostane İlişkiler Dönemi
- İran (Şah döneminde), 1948’de İsrail’in kuruluşunu tanıyan ilk Müslüman ülkelerden biri oldu.
- İsrail ve İran, Arap ülkelerine karşı gizli askeri iş birliği, ticaret ve istihbarat paylaşımı yürüttü.
- Mossad ve Savak (İran istihbaratı) ortak operasyonlar düzenledi.
1979: İran İslam Devrimi – Kırılma Noktası
- Ayetullah Humeyni rejimi, İsrail’i “şeytan rejimi” ilan etti.
- İran’ın İsrail’e karşı stratejisi, doğrudan saldırı yerine vekil güçler aracılığıyla mücadele etmek oldu.
Hizbullah & Dolaylı Savaşlar
1982: İsrail’in Lübnan’a girişi → Hizbullah’ın doğuşu
- İsrail, 1948 – 1967 – 1973 Arap İsrail Savaşları öncesi ve sonrasında saldırdığı ve yüzbinlerce Filistinli’yi yurtlarından kopararak göç etmek zorunda bıraktığı yetmezmiş gibi, Arial Şaron isimli katil liderliğinde, Lübnan’daki mülteci kamplarına sığınan mazlum insanları çocuk – kadın- yaşlı demeden yok etmek için Lübnan’a girdi. Filistinli mülteciler üzerinde geniş çaplı katliamlar gerçekleştirdi.
- İran, 1975’li yıllarda Lübnan’daki Şii Grupları organize ederek, vekil güç olarak Hizbullah’ı kurdu ve destekledi.
- Bu tarihten itibaren Hizbullah, İran’ın İsrail’e karşı “ön cephe gücü” hâline geldi.
1990’lar: Mossad vs. İran İstihbarat Örgütleri Aracındaki Çatışmalar
- Avrupa’da ve Orta Doğu'da İranlı diplomatlar ve İsrail ajanları arasında istihbarat savaşları başladı.
- İsrail büyükelçiliklerine (Arjantin, 1992; Buenos Aires AMIA saldırısı, 1994) düzenlenen saldırılar İran'a atfedildi.
(2005–2015) Nükleer Gölge Savaşı
İran’ın nükleer programı hızlanınca…
- İsrail, İran’ın nükleer silah geliştirdiğini iddia etti.
- Mossad, İran’daki nükleer bilim insanlarına yönelik suikastlar düzenledi:
Aralarında Muhsin Fahrizade de vardı (2020’de öldürüldü).
Stuxnet Siber Saldırısı (2010)
- İsrail ve ABD tarafından İran’ın (son saldırıya da maruz kalmış olan) Natanz nükleer tesislerine karşı geliştirilen siber saldırı virüsü sızdırıldı. Bu virüsle, tesislerdeki santrifüjlerin %30’u fiziksel olarak zarar gördü.
Suriye İç Savaşı ve Yeni Cephe (2011–2020)
İran, Suriye’de üslenirken…
- İran, Suriye iç savaşında Şiiliğe yakın Nusayri Lideri Esed rejimini destekledi.[1]
- İsrail, İran’ın Suriye’deki askeri varlığına karşı yüzlerce hava saldırısı düzenledi.
- Bu saldırılarda, İranlı General Kasım Süleymani ’nin komuta ettiği Kudüs Gücü hedef alındı. Kasım Süleymani, 3 Ocak 2020’de ABD Başkanı Trump’ın emriyle, Bağdat’ta, ABD (SİHA) saldırısında öldürüldü.
Açık Çatışmalar & Hibrit Savaş (2021–2024)
Deniz Savaşları:
- 2021’den itibaren İsrail ve İran, birbirlerinin sivil ve askeri gemilerini hedef aldı.
- Bu, “gizli deniz savaşı” olarak anılmaya başladı.
Siber Çatışmalar:
- İranlı hacker grupları, İsrail altyapısına; İsrail ise İran bankacılık ve ulaşım sistemlerine saldırılar düzenledi.
- Örneğin; 2021’de İran’ın tren sistemi hacklendi, dijital panolara “Kudüs’e bilet” mesajı yazıldı.
Doğrudan İsrail’e Saldırı – 13 Nisan 2024
İran’ın 13 Nisan 2024’te İsrail’e karşı gerçekleştirdiği füze ve İHA saldırısı öncesinde, İsrail’in Suriye’de İran diplomatik tesislerini vurması (özellikle Şam’daki konsolosluk binasını), misillemeyi kaçınılmaz hale getirmişti.
İran, doğrudan İsrail’i vurdu
- Şam’daki İran konsolosluğu saldırısına karşılık olarak İran, ilk kez topraklarından Irak ve Suriye semalarından doğrudan İsrail’e:
- 170 İHA, 120 balistik füze, 30 seyir füzesi gönderdi.
- Ancak, Harp Prensiplerinden “BASKIN” prensibi göz ardı edilerek, İran’ın günler öncesinden ilan ettiği bu füze saldırısının etkisi pek az ve gülünç seviyede kaldı.
- İsrail, ABD, İngiltere ve Ürdün'ün desteğiyle büyük kısmını etkisiz hale getirdi.
İsrail–İran Çatışma Dönemlerini özet bir Tabloda gösterirsek:
Dönem |
Temel Gelişmeler |
1948–1979 |
İş birliği ve stratejik ortaklık |
1979–2000 |
Hizbullah’ın yükselişi, vekalet savaşlarının başlaması |
2005–2015 |
Nükleer kriz ve suikastlar, siber savaşın başlaması |
2011–2020 |
Suriye cephesi ve bölgesel askeri müdahaleler |
2021–2024 |
Doğrudan saldırılar, hibrit savaş, büyük tırmanma |
İsrail–İran ilişkisi, klasik bir savaş değil; uzun vadeli, arkasında batılı emperyal (İslam düşmanı) devletlerin durduğu çok katmanlı ve asimetrik bir mücadeledir. İki ülke arasında doğrudan topyekûn savaş çıkmasa da her cephede – istihbarat, siber, vekil aktörlerle bölgesel nüfuz kavgası – kıyasıya bir güç mücadelesi devam etmektedir.
Sonuç ve Değerlendirme:
- İran, eğer böyle giderse, halkının ve ülkesinin güvenliğini sağlayamayan “Başarısız Devlet” ve ardından da “Çökmüş Devlet” statüsüne girecektir.
- Eğer İran’ın yöneticileri, samimine bir şekilde halkının refah ve mutluluğu, İslam Birliği için gayret göstermezse, (Türkiye, Pakistan, Suudi Arabistan gibi ülkelerle ekonomik – sosyal ve siyasal yönden yakınlaşmazsa, Şiilik İdeolojisi üzerinden diğer İslam ülkelerinin arakasından işler çevirmekten vazgeçmezse), ne yazık ki, karışılacağı hazin son yakın ve mukadder olacaktır.
- Son İsrail saldırısının askeri hedeflerinin yanında, siyasi hedeflerinden biri olan İran Sosyolojisini ve iç barışını iyice bozarak, mazlum İran Halkının (özellikle başörtüsü takma zorunluluğu türünden Humeyni Rejiminin ağır sosyal ve ekonomik baskısından bunalanların, kitlesel gösterilerle ayaklanmalarını tetikleyerek, İran’da (tıpkı 1948-1979 döneminde yaşandığı gibi) Batı ve Siyonist yanlısı bir rejim değişikliği olması çok muhtemeldir.
- Bu tür baskılar, ilelebet devam edemez ve kendi içinde adalet ve hukuk menzilinde bir mecrasını bulmazsa, batı dünyasının istediği yer ve zamanda bir yerden patlar.
- Müslümanlar aklını başına toplamazsa, Filistin’de (Gazze ve Batı Şeria’da), Suriye’de, Bangladeş’te, Afganistan’da, Irak’ta yaşananlardan / yaşanmakta olanlardan ders almazlarsa, biz daha bunun gibi çok yazılar yazar- okuruz.
Cumamız, (içimiz buruk da olsa) mübarek olsun ve Müslümanların uyanmasına vesile olsun İnşallah.
[1] “Beşer zulmeder, kader adalet eder.” darb-ı meseli fehmince, desteklediği Esed Zalini eliyle milyonlarca Suriyeli Sünni Müslümanın katledilmesine, hapsedilmesine ve kitlesel göçlere sebep olan Humeyni Rejimi perişan olarak yıkılacağa benziyor. Keza, Hizbullah eliyle Lübnan ve Suriye’de gerçekleştirdiği Sünni Müslüman cinayetlerini de hatırlamak gerek.