İHH başkan yardımcısı Hüseyin Oruç Beyin bizi karşılayıp konuk odasına davet edip kısa bir baş sağlığı temennisi ardından kazanın oluşu hakkında biraz istişare ettik. Biz istişare halinde iken Deniz Feneri Derneği yönetim kurulu, başkan Mehmet Cengiz ile beraber geldiler.
Gençlerin fedakâr ve ihlaslı hizmetleri konuşulurken vefatlarının ardından sadece Türkiye’yi değil medeniyet coğrafyamızdaki ülkelerin dahi kazaya duyarsız kalmadıklarını fark edince birden ilk defa Nureddin Yıldız Hoca efendiden dinlediğim bir hadisi şerif hatırıma geldi.
B’setten (peygamberlikten) önce bir beldede Hristiyanlık yaşanırken firavunun sarayında yaşayan yaşlı bir büyücü kendisinin ölümünden sonra yerini alacak bir büyücü yetiştirmek için zekavetini fark ettiği bir genci eğitime tabi tutar…
Genç bu eğitimlere gider gelirken bir rahiple tanışır ve saraydan gizli olarak o rahipten eğitim alır ve tek Allah’a iman eder. Büyücü bunu fark edince rahibi öldürtür ve gencinde öldürülmesi için gemiye bindirerek açık denize götürerek denize atmak isterler.
Genç “Ey Rahibin Rabbi bana ancak sen yardım edebilirsin” der. Ve bir dalga gelir gemi batar ama genç gemi parçalarına tutunarak kıyıya çıkmayı başarır.
Doğruca saraya gider. Firavun genci görünce nasıl kurtulduğunu sorar. Genç her şeyi anlatır. Bu kez genci bir askeri müfreze ile yüksekçe bir dağa gönderir ve orada öldürülmesini emreder.
Dağa çıkılınca genç aynı duayı yapar. Ve bir zelzele olur gençten başka herkes ölür. Genç yine saraya döner. Firavun şaşkınlık içerisindeyken genç firavuna “Eğer beni öldürmek istiyorsan beni yüksekçe bir tepeye çıkarıp tüm şehir halkını seyre davet et. Sana vereceğim yay ve okla bu gencin Rabbi adına diyerek beni okla. İşte o zaman beni öldürebilirsin.”
Firavun tüm şehir halkını toplar. Bir direğe genci bağlar. Ve “bu gencin Rabbi adına” diyerek oku gence atar. Genç oracıkta şehit olmuştur.
Bunu gören şehir halkı Firavunun sahtekarlığını anlar ve topluca gencin Rabbine iman ederler. Bunun üzerine Firavun halkı askerleriyle çevreler ve imanlarından dönmelerini ister. Şehir halkı dönmeyince koca bir çukur açarak odunla doldurur ve ateş yakar. Beş bin kişilik şehir halkını bu ateşe atarak canlı canlı yakar.
Yeni doğum yapmış bir anne ateşin kenarında kucağında bebesi tereddüt eder. Çocuk “korkma anne atla orası cennetten bir gül bahçesidir” der. Ve anne atlar.
Bu gencin vefatıyla yaptığı hizmet, beş bin kişinin imanının kurtulmasına yaptığı katkı hayatta iken değil ölümüyle gerçekleşmişti.
İHH gönüllüsü bu dört kardeşimizin hayır yolunda vefatları şehadetin bir nevi olarak milyonlarca Müslümanın tek yürek olmasını, düşünce, hizmet ve İslam anlayışlındaki farklılığı unutturarak kenetlenmelerine, aynı avluda omuz omuza cenaze namazında buluşmalarına vesile olmuştur.
Ülkemizin dışındaki birçok İslam Ülkesinin sivil toplum temsilcileri bu gençlerin şehadetlerinin kendi gençlerine ilham kaynağı olduğunu ifade etmeleri gençlerimizin hayır yarışlarının Rablerince makbul olduğunun bir işareti değil midir?
Hele ziyaret esnasında Tarık Kesekçi’nin annesi Beyhan Kesekçi’nin Temmuz 2019 tarihinde kardeşimizin günlüğüne yazdığı yazının bir bölümünde “Tarık’ım bilirsin, pırlantamsın benim… Ümmete evlat yetiştirmekti derdim. Asımın nesliydi özlemim. Senin başarın, nefsim için değil biliyorsun. Ümmete adadım seni…”
Evet, Hanne annemizin doğacak erkek yavrusunu kiliseye adaması ve doğan yavrusunun kız olmasına rağmen kızı Meryem’i kiliseye adaması, Yemen Meliki Meliki Tubba Esad’ın tahtı bırakıp bi’setten 700 yıl öncesinden bugünkü Yesrib’e gelip ilk evi inşa edip bir odasını son peygambere tahsis etmesi tam da böyle bir şeydi.
Eğer Asım’ın neslini arıyorsanız. Musab Bin Umeyr’leri yetiştirmek istiyorsanız sizlerde birer Hanne annemiz ve Meliki Tubba Esad olmalısınız. Çünkü onlar var olduğu için Meryem annemizden İsa (as) dünyaya geldi. Eba Eyyüp El Ensari (ra) Meliki Tubba Esad olduğu için deve kapısında çöktü.
Ne kutlu o an ve babalara ki ümmetin etrafında kenetlendiği ve şehadete hayır yolunda gülümseyerek ulaşan genç Musab Bin Umeyr’lere sahipler.
Onlar bunun farkındaydı. Şehadetlerini İman dolu göğüsleriyle dimdik ayakta karşıladılar. Muratcan Kaya’nın sözü yere düşmedi. “Söz veriyorum Fatih Camisini gün gelecek dolduracağım.” Sözü yere düşmedi.
Ve binlerce ümmet evladı ile yavrularını Rablerine uğurladılar. Onlar artık ümmete mal olmuş anne babalar oldular…
Bu vesile ile ümmete adanmış ömürlerin şehadetlerinden dolayı ümmetimize baş sağlığı diliyorum.
Ruhları için El-Fatiha!