Jammu ve Keşmir'deki durum da aynı şekilde tehlikeli olmakla birlikte, Gazze'deki insani felaket, BM ve uluslararası toplumun derhal müdahalesini gerektirmektedir. Filistinliler, Batı'nın desteklediği sömürgeleştirme ve Yahudi askeri işgali sonucu vatanlarını kaybetmiş ve son seksen yıldır sürekli zulme, tiranlığa, ırk ayrımcılığına, cinayetlere, yerinden edilmelere ve özgürlük kayıplarına uğramışlardır. Gazze'deki mevcut durum en tehditkar ve tehlikeli durumdur. Son dört ayda, İsrail, yaklaşık iki milyon Filistinliyi kuzey ve orta Gazze'deki evlerinden zorla çıkarmış, onları Gazze'nin güneyine sığınmaya zorlamıştır. 29.000'den fazla insan hayatını kaybetmiş ve yaklaşık 70.000 kişi yaralanmıştır. İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), Gazze'deki tüm yaşam alanlarını, evleri, okulları, hastaneleri, camileri ve BM mülteci kamplarını dâhil olmak üzere yok etmiştir.
En barbarca saldırılar, hastanelere yöneltilmiştir; bu yerlerde Hamas savaşçılarının saklandığı iddia edilmektedir. Hamas, bu iddiayı şiddetle reddetmiştir. IDF, BM ve diğer insani yardım kuruluşlarının, en azından hastane tesislerinin yok edilmesini durdurma çağrılarına kulak asmamıştır. İsrail’in eylemleri o kadar zalimce, vahşi ve barbarcadır ki, yoğun bakımda olan hastalar, çocuklar, yeni doğan bebekler, kadınlar ve yaşlılar bile acımadan öldürülmüştür. Şüphesiz ki, bu vahşi eylemler soykırım, etnik temizlik ve insanlığa karşı suçları oluşturmaktadır. Uluslararası Adalet Divanı (ICJ), İsrail’e, bu tür suçların işlenmesini engellemesi için direktif vermiştir. BM Genel Sekreteri, uluslararası toplumu “tüm gücünü kullanarak bu krizinin daha da tırmanmasını engellemeye ve sonlandırmaya” çağırmış ve Gazze’deki düşmanlıkların “dehşet verici insan acılarına, fiziksel yıkıma ve işgal altındaki Filistin Toprakları’nda kolektif travmalara yol açtığını” belirtmiştir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) de, hayat kurtarmak ve acil yardım gönderilmesini hızlandırmak için derhal ateşkes çağrısı yapmış ve “Gazze’de hiç kimse güvende değil” demiştir. WHO, daha önce ‘acil, kesintisiz ve engelsiz insani yardım geçişi’ talep etmişti. Bu talep, İsrail tarafından utanmazca göz ardı edilmiştir. Çin'in BM Büyükelçisi de, “Dünya birlikte sesini yükseltmeli, artık yeter” demiştir.
Tüm dünya, İsrail’in Gazze’de silahsız ve masum Filistinlilere karşı yürüttüğü zalim savaşını durdurması gerektiğini haykırıyor. Konu, BM Güvenlik Konseyi’nde defalarca ve uzun süre tartışılmış, ancak ABD'nin kibir ve duyarsızlığı, art arda veto haklarını kullanarak tüm bu çabaları engellemiştir. ABD, İsrail’e diplomatik, askeri ve finansal yardımlar sağlayarak, katliamın yaralarına tuz eklemiştir. Çin, Fransa ve Rusya dahil olmak üzere BM Güvenlik Konseyi'nin on üç üyesinin desteğine rağmen, derhal ateşkese yönelik BM Güvenlik Konseyi kararı ABD tarafından engellenmiştir. BM Güvenlik Konseyi reformları, özellikle daimi üyelerin veto haklarının kaldırılması konusu, onlarca yıldır tartışılmakta olsa da, ABD’nin İsrail’in alenen işlediği savaş suçları ve soykırıma verdiği desteği veto haklarıyla sürdürmesi, BM Güvenlik Konseyi’ni, uluslararası barış ve güvenliği sağlama konusundaki birincil rolü açısından tamamen geçersiz ve gereksiz hale getirmiştir. ABD’nin, daha önce veto hakkını seksenden fazla kez kullandığı ve çoğunlukla İsrail’i desteklediği unutulmamalıdır. Hiç şüphe yok ki, II. Dünya Savaşı’nın galipleri BM’yi kurmuş ve bu kurum, jeopolitik, jeostratejik ve ekonomik çıkarlarını korumak için oldukça iyi hizmet etmiştir. Batılı güçler, kurdukları dünya düzeni aracılığıyla küresel siyaseti ve ekonomiyi hâlâ domine etmektedir. Ancak, Gazze’deki felakete dönüşen insani afet ve ABD’nin İsrail’in savaş suçlarını ve soykırımını engellemekteki ısrarı, BM’nin son yedi on yıl içinde gerçekleştirdiği ‘kolektif güvenlik’ müdahaleleri anlayışını zayıflatmıştır. Yeni bir dünya düzeni, yavaş ve tedricen yükselmekte, ancak Batı’nın sert direnişiyle karşılaşmaktadır. Uluslararası toplum, özellikle gelişmekte olan ülkeler, İsrail’in Filistinlilere yönelik işlediği savaş suçları, sürekli ırk ayrımcılığı, soykırım, etnik temizlik ve insanlığa karşı suçları durdurma konusunda ABD ve Birleşik Krallık tarafından yaratılan çıkmazı aşmak için alternatif yollar aramaya zorlanmaktadır. Aynı şekilde, Hindistan gibi diğer işgalci ülkeler veya gelecekteki potansiyel saldırganlar, bu tür iğrenç suçları işlememeye karşı caydırılmalıdır. Aksi takdirde, ‘kolektif güvenlik’ anlayışı çöker ve BM’nin uluslararası barışa yönelik tehditleri engelleme konusundaki güveni sarsılır.
Bu makale, 26 Şubat 2024 tarihinde Pakistan'ın Lahor şehrinde yayımlanan Daily Minute Mirror gazetesinde yayınlanmıştır.