Ancak, bunların birer oyalamadan ibaret olduğunu; Rusya’dan ciddi bir askeri mukabil hareketin beklenmesinin kuvvetle muhtemel olduğunu söylemek gerekir. Bunlara en yakın örnekler, 2008 Güney Osetya Savaşı, Ukrayna’daki Rus yanlısı bölücüleri 2013 ve 2014 yıllarında desteklemesi ve o kaos ortamında, Kırım’ı yeniden ilhak etmiş olmasıdır.
2 ay kadar önce BM ülkelerinin, Ortadoğu’nun yeniden bölüşülmesi konusunda kendi aralarında (Fransa ile kısmi anlaşmazlıklarla birlikte) genel olarak bir mutabakata vardıkları kuvvetle muhtemeldir. Pürüz olarak kalan hususlar, ‘’Küresel Oyun Kurucu’’ ülke ABD tarafından, Fransa gibi müttefiklerine dahi, terör enstrümanın bir manivela gibi kullanılmasıyla, dünya çapında dizayn edilmektedir.
Rusya, Avrupa’ya Polonya, Ukrayna ve Türkiye üzerinden transfer etmekte veya etmeyi planlamakta olduğu enerji yollarını by - pas etmek üzere, Baltık Denizi altından, Almanya’ya bir enerji nakil hattı inşa etmiş olup; artık bu konuda Ukrayna ve Polonya gibi, Türkiye’ye de ihtiyaç duymadığı veya daha az oranda ihtiyaç duyacağı değerlendirilmektedir. [1]( 7 Kasım 2011 tarihinde, büyük Rus-Alman gaz boru hattı projesi olarak isimlendirilen iki boru hattından oluşan Kuzey Akım Projesi’nin ilk hattından gaz sevkiyatı başladı. Bu olay küçük bir olay olarak nitelendirilemez. Alman Şansölyesi Merkel, Rus Devlet Başkanı Medvedev’in yanı sıra Fransa ve Hollanda’nın başbakanları ve AB’nin Enerjiden sorumlu Komiseri Günther Oettinger’in de katılımıyla Almanya’nın kuzeyinde yer alan Lubmin’de iki tane 1224 kilometrelik boru hattından ilki resmi olarak açıldı. Bu açılış ile Rusya’nın Sibirya’da bulunan Yuzhno-Russkoye gaz sahasından Almanya’ya direkt olarak ilk gazın gönderilmesine başlanmış oldu. Projenin ortakları Gazprom: % 51, BASF Wintershall: % 15,5, E.ON Ruhrgas of Germany: % 15,5. Bu durumda projedeki Rus-Alman hâkimiyet oranı %82 olmaktadır. Hollanda ve Fransa gibi bazı önemli AB ülkelerinden de projeye katılım olmuştur. Hollandalı N.V. Nederlandse Gasunie firmasının % 9’luk payı bulunmaktadır. Öte yandan projenin bir diğer ortağı olan Fransız GDF Suez firması ise % 9’luk paya sahiptir)
ASKERİ , EKONOMİK VE SİYASAL DURUM:
- Emperyalist Batılı Devletler ve Rusya nezdinde, Türklerin Anadolu’ya ayak bastığı 1071’de başladığı kabul edilen ‘’Şark Sorunu’’ nun ilk safhasının, 1683 II. Viyana Kuşatması ile bittiğini; 2nci safhasının 1683-1922 arasında Türklerin milyonlarca km.karelik geniş topraklardan, 780 000 km.lik Anadolu’ya çekilmek zorunda bırakılması ile sona erdiğini ve 1922’den günümüze kadar da Anadolu’dan çıkartılarak ve mümkünse de, dünya sahnesinden silinmesi yönünde ‘’Şark Sorun’’nun 3ncü safhasının emperyalistlerin zihinlerinin arka planında halen mevcut olduğunu kabul etmek gerekir.
- Türkiye, özellikle son 13 yıldır yakaladığı ivme ile, gerçek bağımsızlık ve gelişme sürecinde, Emperyalist Batılı Devletleri ve Rusya’yı rahatsız edecek şekilde büyüme ve güçlenmesini gerçekleştirmiştir.
- Emperyalist Batılı Devletlerin ve Rusya’nın, bu gelişmeyi durdurma yönündeki tüm planları ve kurdukları tuzaklar boşa çıkarılmış; 2013 yılında peş peşe yaşanan Gezi Olayları, 17-25 Aralık yargısal darbe girişimleri milletin kahir ekseriyetinin verdiği güçlü destekle, cesur ve dik duruşa sahip devlet adamı Recep Tayyip ERDOĞAN başkanlığındaki Hükümet tarafından savuşturulmuştur.
- Emperyalist Batılı Devletlerin ve Rusya’nın ülke insanı ve devlet organlarında, sosyo&ekonomik ve sosyo&psikolojik açıdan olumsuz ve onulmaz yaralar açan Asala, PKK ve DHKP-C gibi terör örgütleri üzerinden 31 yıldır sürdürdükleri, Türkiye’nin altını oyma projesi de, terör örgütlerine gizli - açık yaptıkları maddi ve manevi desteğe rağmen, artık neredeyse sona ermek üzeredir.
- Türkiye, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi Neo Liberal (vahşi kapitalizm) esaslı küresel ekonomik sömürü araçlarının tasallutundan da kurtulmuştur.
- İstanbul ve Marmara bölgesinde, dünya çapında 3ncü havalimanı, 3ncü boğaz köprüsü, Boğazı yeraltından geçen demir ve karayolu geçitleri, körfez geçiş köprüsü gibi dev yatırımlarla, bölgede etkin bir güç olma yolunda her geçen gün emin adımlarla ilerlemektedir.
- Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı; Türkiye Diyanet Vakfı gibi kuruluşların öncülüğü ve koordinasyonu ile, İHH (İnsani Yardım Vakfı), Yeryüzü Doktorları, Yeryüzü Mühendisleri gibi büyük Türk STK’ları başta olmak üzere, irili - ufaklı onlarca SKT’ların eliyle, insani yardım, ziraat ve gıda destek programları vasıtasıyla, başta mazlum müslüman milletler olmak üzere eski Osmanlı bakiyesi Afrika’daki beldelerde ve dünyanın en ücra köşelerinde , Allah’ın rızası yolunda zayıfların – güçsüzlerin koruyucusu olmuştur.
- Türkiye , İsrail’in ciddi olarak çekindiği, bölgedeki tek Müslüman devlettir.
- Türkiye , Stratejik Savunma sanayi alanındaki üretim atılımlarıyla, kamu ve özel sektör işbirliğiyle kendi milli silahlarını üretmeye başlamış, bir kısmını ihtiyaç duyan dost ülkelere ihraç etmeye başlamış ve bir kısmını da başarıyla modernize etmeye devam etmektedir .
- Türkiye Cumhuriyeti, demokrasinin bir gereği olarak, milletinin arzu ettiği daha güçlü bir zemine doğru sağlam adımlarla ilerlemektedir. Anayasasını da yenileyerek, Başkanlık sistemine geçtiğinde (Emperyalist Batılı Devletlerin ve Rusya açısından) Türkiye’yi durdurmak giderek daha güçleşecektir.
- Batının, doymak bilmez bir hırsla, dünyanın yer altı ve yerüstü zenginliklerini sömürmeyi sürdürmesi maksadıyla; şeytanın dahi aklına gelmeyecek gizli ve açık desiseleri hayata geçirdiğğini yüzyıllardır görmekteyiz. Son yüzyılda, etkisini giderek artıran bu gibi yöntemlerden biri de Müslümanları terör ile birlikte anacak çeşitli organizasyonların kurulmasına ön ayak olmaları ve bunları bir şekilde ‘’tehlike kaynağı ‘’ haline getirecek şekilde yöneterek kendilerinin hedef ülkeye müdahalelerini meşrulaştırmak için, ‘’suni bir gerekçe’’ haline getirmeleridir. Bu tür örgütler, Afganistan’nın Sovyet İşgalinden kurtarılması aşamasında büyük rolü olan mücahitlerin, ABD ve İngiltere gibi işgalci devlet istihbarat teşkilatları marifetiyle, zamanla ‘’Taliban’’a evrilmesini sağlamaları ilk örneklerden sayılır. Daha sonra, El Kaide ve türevi olan örgütler eliyle, İslam alemini zımni olarak ‘’İslami Terör’’ ile özdeş halde anılmasını sağlayacak DAİŞ , Bokoharam ve Eşşebap gibi İslam ile kesinlikle alakası olmayan kanlı örgütlere atfedilen olayların medyada daha fazla nazara verilmesinin altında, gayri müslimlerde, Müslümanlara karşı kanlı bir nefret duygusu oluşturulması ve yok edilmeleri gerektiği, bu maksatla onların bulunduğu toprakların işgal edilmesi gerektiği yönünde sahte bir ,gerekçe ve bir bilinçaltı oluşturulmaktadır. DAİŞ örgütü mensuplarının ‘’kafa kesme’’ başta olmak üzere, (sözde) İslam şeriatı gereği, insanların vahşice katledilmesini gösteren videoların dünya medyasına servis edilmelerinin sebebi, batılı emperyalist devletlerin, müdahale edecekleri ülkeyi hedef tahtasına oturtmalarının (sözde) haklı gerekçelerini Psikolojik ve Sosyolojik Savaşın kara propaganda yöntemleri üzerine dayandırmalarını kolaylaştırmaktadır. Böylece Müslüman halklar, otomatik olarak ‘’terörist’’ muamelesine tabi tutulmaktadır. Nitekim , Rusya’nın Türk Güney sınırlarının dibine kadar, bölgedeki Türkmen soydaşlarımızı sürmesi ve her fırsatta katletmesi, bu yalan teori ve asılsız propagandalara dayandırılmaktadır. Ortadoğu’da, DAİŞ örgütünün, batılı halkların zihinsel algılarını olumsuz besleyen bir argüman olarak kullanılmaya gayret edilmesi bundan dolayıdır. Öyle görülüyor ki, emperyalist P5 +1 ( BM Daimi ülkeleri ve Almanya) perde arkasında aldıkları Suriye’nin bölüşülmesi kararını, ne pahasına olursa olsun uygulamak niyetindedirler. Aksi takdirde, Rusya’nın batılı müttefikleri, Türkiye ile gerçek bir savaşa dönüşme potansiyeli taşıyan bu muhasamatın tırmanmasına yönelik gidişatı, durdurmaları gerekiyordu.
- Aşağıda sözünü ettiğim hususları , gerçekçi bir şekilde tefekkür edersek:
- Türkiye’nin hali hazırda, etkin bir Füze İhbar Sistemi ve Yüksek İrtifa Hava Savunma Sistemi yoktur. [2] Türkiye’nin ABD’nin ‘’Patriot’’ füzelerinden daha uzun menzilli ve etkili olduğu söylenen bu kategorideki silah sistemine sahip olan Çin’den almayı tasarladığı Uzun menzilli hava savunma füze ihalesini, henüz alternatifini hayata geçirmeden iptal etmiş olması, stratejik bir gaf olarak değerlendirilebilir.
- NATO ülkelerinden Almanya’nın geçtiğimiz yıl, Esed rejimi kontrolundaki Rus yapısı uzun menzilli füzelere karşı, Kahramanmaraş’ta konuşlandırdığı füze savar maksatlı ABD patentli ‘’Patriot’’ bataryasını aylar önce Almanya’ya çekmiş olması, Türkiye’ye karşı batının kapsamlı bir planı olduğunun işaretidir. Bu nedenle, PKK ve PYD’yi askeri danışman & uzman emekli personeli ile desteklemekten geri durmayan (Kanada, ABD, vb.) NATO müttefiklerimizden (!) Almanya da, Rusya ile birlikte planlanmış olması (kuvvetle muhtemel olan) bir kumpas içinde imiş gibi görünüyor. Rusya’nın muhtemel ani taarruzunda, NATO’nun karşı müdahalesinden bir şey beklenmemelidir. Batı alemi, Türkiye’nin giderek yükselen gücünden ve kör – topal da olsa her geçen yıl iyileşen demokratik yönetim sistemiyle, İslam dünyasında giderek daha fazla olumlu imaj kazanmasından ve yumuşak gücünden (Soft Power) rahatsızdır.
- Türk Hava Kuvvetlerinin elindeki en iyi savaş uçaklarının hedefe kilitlenme mesafesi azami 38 Km. iken, Rus uçaklarının sahip olduğu bu mesafe 120 Km.dir.Ancak, Türkiye, bu geçen 13 yılda kendi milli harp silah ve vasıtalarını üretmiş ve muhtemel tehditleri karşılayabilecek güce büyük ölçüde ulaşmış durumdadır.
- ABD ile, hem NATO bazında ve hem de ikili askeri anlaşmalarla, ‘’stratejik müttefik’’ gibi olunmasına rağmen, Suriye krizinin çözümü yolunda, güneyde ‘’Güvenli Bölge’’ gibi hayati öneme sahip ciddi Türk tezlerini ABD’nin tam desteklemiyor, hatta oyalıyor olması ve DAİŞ ile (sözde) daha etkin mücadele kapsamında Türk hava üslerini ve hava sahasını kullanıyor olmasına rağmen, Rusya’nın Türkiye’ye muhtemel ani taarruzunda en iyimser tahminle, ‘’pasif’’ kalarak, bizi desteklememe ihtimali yüksektir. ’’ Batılı adam için dostluk yoktur, menfaatleri vardır.’’ anlayışı gereğince, böyle bir durumda ABD’nin ve diğer NATO ülkelerinin nasıl davranacağına dair tahminler için, ABD’nin Türkiye ile müttefiklik ilişkilerinde böyle bir durumda nasıl davrandığına dair yaşanan örnekleri hatırlamak yeterlidir.[3] Batı dünyası, müttefikleri olan Türkiye’nin bir Rusya taarruzuna maruz kalmasında kılını kıpırdatmayacaktır. Batılı liderlerin ağızlarından kaçırdıkları ve geçenlerde de Putin’den sudur ettiği dillendirilerek su yüzüne çıkan ‘’Bu bir Haçlı savaşıdır’’ söylemleri, bu ihtimallerin kuvvetli birer emaresidir.
- Türkiye’nin İslam dünyasında, bilhassa Sünni mezhebe ait ülkeler ve milletlerce lider olarak algılanmasından rahatsız olan Batı alemi, Türkiye’nin gerek bir sıcak çatışma ile ve gerekse ekonomik buhranla, önlenemeyen yükselişini durdurmak için fırsat kollamaktadırlar.
- Türkiye, giderek İslam aleminin lideri bir ülke olarak yükselişi durdurulursa, emparyalist devletlerin Ortadoğu ve Afrika’daki, Asya’daki (Sünni) Müslüman ülkeleri, daha kolay ve küçük birer lokma olarak yutmaları kolaylaşacaktır.
- Suriye ve Irak pastasının aşağıdaki gibi 5‘e bölüneceğini ve bölge haritalarının yeniden çizileceğini öngörmek gerekiyor:
(1) Suriye’nin güneybatı ve orta bölgesinde, ABD& İngiltere destekli, Şam merkezli , Palmiyra ve Dera ilini kapsayan, İsrail’i doğudan koruyacak, laik karakterli muhaliflerden oluşan (batı dostu) kukla bir ‘’Arap Devleti’’;
(2) Akdeniz sahili, Bayırbucak, Hama, Humus , İdlip ve Halep’i içine alan, Rusya’nın Tartus liman kentindeki mevcut deniz ve hava üssünü de kapsayan, Türkiye’yi Hatay hududundan sürekli tehdit edebilecek, Rusya destekli, (Esed’li veya Esed’siz devam edecek) kukla ve dinsiz bir Nusayri Devleti,
(3) Güney hududu RAKKA gibi petrol bölgelerini kapsayan,Türkiye’nin güney sınırlarını sürekli rahatsız etmek , gerektiğinde Türkiye’ye sızmak ve ülke içindeki PKK’nın, Türkiye tarafından ebediyen yok edilmesini önlemek üzere, Batı ülkeleri, ABD ve Rusya destekli, marksist bir PYD & PKK Kürt Devleti;
(4) Doğu ve güneydoğusundaki kurak ve çorak, çöl karakterindeki arazide (yukarıda söz geçen emperyalist devletlerin bölgeye her istedikleri anda müdahale etmelerinin gerekçelerini oluşturacak) hayatiyetini kontrol altında sürdürmesine müsaade edecekleri, işi bitince de yok edecekleri , Elbukemal ve Deyr-i zor gibi yerlerde ‘’modern bedevi’’ bir hayat yaşayacak olan zayıf ve kukla bir DAİŞ bölgesi;
(5) Başlangıçtan beri Esed rejimine verdiği destek ve emperyalistlerin işinin kolaylaştırılmasında gösterdiği yararlılıklar (!) karşılığında, Suriye’nin doğu bölgesindeki topraklarını da içine alan, bu günkü Irak’ın büyük bölümünden İran’a hediye edilecek topraklar ile, GORAN hareketi gibi silahlandırılmış, şii güçlerle ele geçirilmesine (ABD ve Rusya’nın) göz yumacakları, Türkiye dostu (Sünni) Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi kontrolü altındaki KERKÜK – SÜLEYMANİYE – MUSUL petrol bölgesi.
- Suriye’de, ‘’ Rusya’nın Kara Kuvvetleri’’ gibi hareket ederek Esed Rejimine bizzat fiilen destek veren Hizbullah ve İran milis birliklerinin her geçen gün çoğalmasına bakılırsa, perde arkasındaki bu pasta bölüşümünde Şii İran’a bir hayli fazla taviz vaad edilmiş gibi görünmektedir. Keza, böylece İsrail’in bölgede yeniden rahatlayacağı ve Arz-ı Mev’ud hayaline (kısmen de olsa) kavuşacağı da hesaplanmaktadır.
- Türk Silahlı Kuvvetlerinin büyük birlik K.lıklarında ve karargahlarında, çok değerli ve bilgili vatansever kurmay subaylarımız kuşkusuz ki vardır. Benim gördüğüm bu durumu, muhakkak onlar da görüyorlardır. Ancak, TSK’nın yerleşik hiyerarşik düzeninin, bu gibi tehlikeleri bertaraf edecek elastikiyetinin zayıf olduğunu, karar mekanizmalarının çok yavaş işlediğini; GESAP’larda olmayan yeni bir risk analizinin kapsamlı bir şekilde henüz yapılmamış olabileceğini ; Tugay- Tümen ve Kolorduların başındaki komutan ve karargahlarındaki kurmay subayların, yükselme hırsı ve mesleki avantajlardan mahrum olma kaygısıyla, çok önemli ve yakın bir tehlikenin dahi Ordu ve Kuvvet K.lıklarına ve dolayısıyla Genelkurmay Başkanlığı’na; Genelkurmay Bşk.lığı’nın da tehdidin bertaraf edilmesinde gerekli plan tekliflerinin siyasal makamlara iletilmesinde büyük bir güçlük olduğunu olduğu ihtimaldir.
Bu kapsamda, gelinen noktada şöyle bir zihinsel murakebe yaptığımızda, yakın gelecekte, Rusya’nın mukabil hareket tarzlarının şunlar olabileceğini öngörmekteyim:
1- PKK’nın Türkiye’de giderek güç kaybettiği dikkate alındığında, terörü bir enstrüman olarak kullanan ülkelerden Rusya’nın PKK’yı desteklemek için omuzdan ateşlenen Hava Savunma güdümlü füzeleri başta olmak üzere, daha mütekamil hava savunma ve tanksavar silahlarını; Hafif piyade silahlarını PKK & PYD’ye verebileceğini , böylece TSK’nın bölgeye yönelik (Fırat’ın batısındaki Suriye topraklarında, mülteciler için güvenli bölge ilan etme maksadıyla tarif edilen, yaklaşık 98x40 km. ebadındaki bölge dahil) hava operasyonlarında kayıp verebileceği, rahatça hareket edemeyeceği düşünülebilir.
2- PYD’nin (doğudan batıya) Kamışlı – Kobani - Afrin hattı üzerindeki bölgelerde (Fırat’ın batısındaki Suriye toprakları, güvenli bölge ilan etme maksadıyla tarif edilen 98x40 km. ebadındaki bölge dahil) (sözde) kantonlarını birleştirerek, Akdeniz’e ve Hatay doğusuna ulaşan bir ‘’Kürt Koridoru’’ nu oluşturmada, Rusya’dan destek göreceği; bu maksatla daha fazla sayıda ve etkili Rus hava savunma ve kara silahlarıyla donatılacağını, (Ki bu husus PKK’ya yakın internet sitelerinde kısmen açıkça ve kısmen de üstü kapalı olarak dillendirilmekte olup; Rusya’nın son aylarda PYD lideri Salih Muslim ile, bu konuda bir mutabakat sağladığı; PKK’nın siyasi kolu oldukları ayan – beyan ortaya çıkan, HDP eş Gn. Bşk.nı Selahattin DEMİRTAŞ’ın PYD’nin Fırat’ın batısına geçişi ile ilgili, Türkiye Başbakan’nına yönelik olarak küstahca beyanları medyada seslendirilmiştir.) [4]
Nitekim, Rusya PYD’nin askeri kanadı YPG’ye 10.000 adet kadar Rus yapımı kaleşnikof tüfek verdiği yolundaki haber, 30 Kasım 2015 tarihli ajanslarda geçilmiştir. Aynı desteğin yıllardır, YPG’nin DAİŞ ile (sözde) mücadele ettiğini ileri süren ABD tarafından da verildiği herkesin malumudur.
3- Bayırbucak Bölgesi ve Türkmen Dağının son 2 aydaki Rusya ve Esed rejimi tarafından çok şiddetli hava ve kara bombardımanlarına maruz kalmasının ve halen de bu saldırıların çok yoğunlaşmasının, yukarıda 2nci maddedeki maksadın tahakkukuna yönelik olduğunu tahmin ediyorum.
4- Rusya’nın, tüm ikazlara rağmen, 2 aydan beri ısrarla gerçekleştirdiği Türk hava sahası ihlallerini kasten yaptığını ve uçağının düşürülmesini Türkiye ile bir çatışma çıkarma maksatlı olarak uyguladığı kuvvetle muhtemeldir.
5- Rusya’nın, ABD ile anlaşarak, Suriye üzerinde kendi egemenliğine has bir parçayı garantiye aldığı; ABD ile PYD ve PKK’nın desteklenmesi yönünde müttefik oldukları söylenebilir.
6- Rusya’nın, askeri yönden sahip olduğu kuvvet çarpanlarından istifade ile, muhtemel imkan ve kabiliyetleri şunlardır:
- 1936 tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesinin açıklarından istifade ve anlaşmanın gerektiği gibi uygulanmasının denetlenmemesinden istifade ile, Akdeniz’e her türlü deniz ve hava harp – silahlarını taşıyabilmekte olup; bu anlaşma Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki egemenliğini ciddi biçimde sınırlamaktadır. Rusya’nın Boğazlardan rahatlıkla geçireceği gemilerle, Akdeniz kıyısındaki Tartus’a ve Tartus’daki üslerinde yaptığı yığınaklanma neticesinde, Türkiye ‘yi güney ve batısından kuşatma kabiliyetine sahiptir.
- 2nci Dünya Savaşı öncesinde yaptığı gibi, muhasamatın tırmanması halinde, Türk Boğazlarına ve Kafkasya hududuna tehdit oluşturabilir.
- Sivastopol üssü başta olmak üzere, Kırım’da konuşlandırdığı veya buraya yığınak yapacağı, Kara, Hava ve Deniz kuvvetleriyle, Türkiye’ye etkili deniz aşırı müşterek harekat yapabilecek sayı üstünlüğü ile, teknolojik imkan ve kabiliyetlere sahiptir.
- Muhasamatın ilerlemesi halinde, kontrolu altındaki Güney Osetya – (çiğneyip geçeceğ)i Gürcistan ve Ermenistan sınırı üzerinden de Türkiye’ye tehdit oluşturabilir. Bu kapsamda, İstanbul başta olmak üzere, Türkiye’nin kuzey ve kuzey batısındaki büyük şehirleri ile, İzmit körfezindeki endüstriyel tesislerini hedef alabilir.
- Sahip olduğu uzun menzilli (gemilere de montajlı) S-300’lerle, Türk Deniz Harp vasıtalarına ve limanlarına; karaya konuşlandıracağı S-400 Yüksek irtifa hava savunma füze sistemi ile, Türk hava kuvvetlerini ve hava alanlarını, hassas endüstriyel tesislerini uzun menzilli silahlarıyla vurabilir.
- Sahip olduğu uçak gemilerindeki savaş uçakları ve helikopterlerle, deniz ve karada istediği yer ve zamanda büyük bir tehdit oluşturabilir.
- Asırlardır Rus Milli hedefi haline getirdiği sıcak denizlere inme hayalini devam ettirmek için, Varşova paktı sonrası Akdeniz kıyısında elinde kalan son yer olan Suriye’deki Tartus deniz ve hava üssünün kapasitesini artırabileceği gibi, bölgede sürekli kalıcı olma yönündeki stratejilerini hayata geçirmek üzere, Türk Güney sınırlarının ortası ilerisinde bir yerde ( Hama, Humus, vb.) Tartus’daki üssüne ilaveten bir Kara ve Hava üssü daha tesis edebilir. Bunu müteakip, bölgedeki gücünü artırmak üzere, bu üsler vasıtasıyla yapacağı yığınaklanma ve buradan hareketle istediği yer ve zamanda, ihtiyaç duyduğu bölgeye kuvvet kaydırabilir; bölgede kendine müzahir olan Rejim ve PYD unsurlarına destek verebilir.
- Yukarıdaki imkan ve kabiliyetlerini desteklemek maksadıyla; ‘’ terör kartına’’ sarılarak, PYD & PKK ve Ermeni Terör örgütlerini kullanarak, Türkiye silahlı kuvvetlerini belli yerlere angaje ederek, Rusya’ya karşı Türkiye’nin karşı harekatında, ‘’Sıklet Merkezi’’ ve ‘’ Kuvvet Tasarrufu’’ gibi Harp Prensiplerini uygulamasını zorlaştırabilir veya tamamıyla engelleyebilir.
- Yukarıdaki imkan ve kabiliyetlerini desteklemek maksadıyla; İran ile Türkiye’nin arasında çıka(rtıla)bilecek bir savaşta, İran’ın yanında yer alarak, Milli hedeflerini gerçekleştirmek isteyebilir.
- Sahip olduğu Kimyasal Harp gücünü, Türkiye ile gireceği muhtemel bir konvansiyonel harpte mağlup olması veya kayıp vermesi halinde, mağlubiyetin ağırlığı altında ezilmemek, dünya ve Rus Kamuoyu karşısında sarsılan itibarını kurtarmak maksadıyla, kısmen veya sınırlı olarak Türkiye’ye karşı kullanabilir.
- Sahip olduğu Nükleer gücünü, Türkiye ile gireceği muhtemel bir konvansiyonel harpte mağlup olması veya kayıp vermesi halinde, dünya ve Rus Kamuoyu karşısında mağlubiyetin ağırlığı altında ezilmemek, sarsılan itibarını kurtarmak maksadıyla, kısmen veya sınırlı olarak Türkiye’ye karşı kullanabilir.
RUSYA DÜŞÜRÜLEN UÇAK KAYBINA MUKABİL OLARAK NE YAPABİLİR?
Rusya; 65 yıldır hiçbir ülke tarafından cesaret edilmeyen bu olayda, düşürülen uçağı üzerinden dünya kamuoyunda sarsılan itibarını kurtarmak; gerçekte ise, yukarıdaki gerekçelerle, Türkiye’nin uzun vadeli hedeflerine ulaşmasını engellemek, yükselişini durdurmak, bölgede istediği gibi hareket ederek, Türkiye’ye uygun askeri şartları yakaladığına inandığı anda, Türk savaş uçaklarından birini düşürebilir; bilahere muhasamatın giderek daha da tırmanması halinde, yukarıdaki imkan ve kabiliyetleri ile, Türkiye’ye karşı baskın tarzında, kapsamlı ve daha geniş çaplı bir mukabil kara, hava ve deniz harekatına teşebbüs edebilir.
Bu harekatıyla koordineli olarak uygulanmak üzere ve planlayacağı harekattan önce, güney hudutlarımızda ve güney illerimizde PKK & PYD eliyle, Türkiye’ye zarar vermek üzere, adı geçen örgütleri çeşitli silah sistemleri verebilir; İRAN ile , bölgede kendi lehine yeni avantajlar elde edilmesini sağlayacak askeri müşterek harekatlar yapabilir.
Türkiye; her ne kadar tarihinde hiç olmadığı kadar güçlenmiş ve zenginleşmiştir. Rusya’nın yukarıdaki sözü edilen harekatı, bölgedeki irili – ufaklı müttefikleri ile birlikte uygulayabileceği bu imkan ve kabiliyetlerine karşı, Türkiye, güçlü ekonomisi ve ordusu ile, Rusya2nın bu tehditlerini büyük ölçüde bertaraf etme kabiliyetine (Allah’ın izniyle ) sahiptir.
Ancak Ordusunun ve Yürütme Organlarının, bu ihtimallere karşı çok daha soğukkanlı ama, çok daha dikkatli ve zamanında tedbir almaları gerekir. Rus Ordusunun, tarihte, yaşadığımız hallere benzer durumlarda, baskın tarzında milletimize büyük yenilgiler yaşatmış olduğu unutulmamalıdır. (Örneğin, 1829 ve 1877 -78 Türk- Rus Savaşlarında Balkan ve Kafkas cephelerinde Osmanlı ordularının yenilmesi; Navarin’de Osmanlı Donanmasının yakılması, vb. )
Keza, tehcir ile sonuçlanan, Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkma maksatlı Ermeni ayaklanmaları ve PKK terörünün fikri kaynağı ile fiilen desteklenmesi; Rus İstihbarat memurlarının görevlerini layıkı ile yaptıklarının bir gerçek bir numunesi olarak siyasal tarih sayfalarında yerini almıştır. Rusya faktörü asla hafife alınmamalıdır.
Bu mübarek ümmetin hürmetine; Allah Türkiye ve İslam alemini korusun..
Allah yar ve yardımcımız olsun.
Ali COŞAR
ASSAM Gn. Bşk. Yrd. - Araştırmacı
(İslam Ülkeleri Dış Politika İnceleme ve Araştırma Kurulu Başkanı - İslam Ülkeleri Adalet Sistemi İnceleme ve Araştırma Kurulu Başkanı - İslam Ülkeleri Milli Güç Unsurlarını İnceleme ve Araştırma Kurulu Başkanı)
Kaynakça:
[1]Rusya , Turuncu Devrim’in İntikamını Alıyor.http://www.dailymarkets.info/rusya-turuncu-devrimin-intikamini-aliyor/
[3] İkinci Dünya Savaşı sonlarına doğru toplanan Postdam Konferansı’nda Sovyetler Birliği, Türk- Sovyet sınırı çizgisinde kendi lehine değişiklik yapılmasını istedi. Amerika, bu sorunu iki devlet arasında bir sorun olarak görmüş ve bu iki devlet arasındaki soruna karışmayacağını bildirmişti. http://fkilic.blogcu.com/1945-ten-gunumuze-turkiye-abd-iliskileri/1446007
[4] HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Başbakan Davutoğlu'nun katıldığı bir TV programında söylediği "Fırat'ın batısına PYD geçmeyecek. Geçtiği anda da vururuz dedik. 2 kere de vurduk" sözlerine yönelik sarf ettiği "YPG Fırat'ı geçecek, sen de mal mal bakacaksın" sözleri için "Söyleyeceğim şeyi açıkça söylemişim" ifadesini kullandı.http://onedio.com/haber/demirtas-tan-davutoglu-na-ypg-firat-i-gececek-sen-de-mal-mal-bakacaksin--613893