Cuma, 21 Şubat 2025 12:05

TÜSİAD’ın Asıl Derdi Ne Acep?

Yazan
Öğeyi Oyla
(2 oy)

TÜSİAD (Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği), 1971 yılında kurulmuş, Türkiye'deki bir kısım sanayici ve iş insanlarını temsil eden bir dernektir. Derneğin üyeleri arasında bazı yabancı şahıslar da vardır. Amacı, üyelerinin çıkarlarını korumaktır. TÜSİAD, hükümet politikaları üzerinde lobi faaliyetleri yürüterek, ekonomik ve siyasi kararların şekillenmesinde etkili olmaya çalışır.

Özellikle Batı ile entegrasyon ve iş birliğini savunan TÜSİAD, bu doğrultuda Avrupa Birliği (AB) ve Emperyal Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İngiltere gibi Batılı ülkelerle yakın ilişkiler geliştirmiştir. TÜSİAD, AB üyeliği ve gümrük birliği süreçlerinde aktif çalışmalar yürütmüş, devletin yeniden yapılandırılması, şeffaf idari yapıların oluşturulması, yabancı sermayenin teşviki ve özelleştirme gibi konulara odaklanmıştır.

TÜSİAD'ın üyeleri, Türkiye'nin en büyük sanayi ve finans kuruluşlarını içermekte olup, bu üyeler kamu dışı milli gelirin %50'sini oluşturmakta, dış ticaretin %85'ini (enerji ithalatı hariç) gerçekleştirmekte ve kayıtlı istihdamın %50'sini sağlamaktadır.  Ancak, TÜSİAD üyelerinin ne kadarının yabancı sermayeli şirketlerden oluştuğuna dair spesifik bir yüzde bilgisi mevcut değildir.

TÜSİAD’ın Ana Muhalefet'e yakın durduğu ve "gayri milli politikalarını desteklediği" yönündeki iddialar, Türkiye’deki siyasi ve ekonomik dinamikler çerçevesinde, birkaç gün önce yeniden gündeme düştü. Öncelikle şunu sormak gerekir: Siyasal bir parti olmadığı halde, bir iş insanları derneği olan TÜSİAD, neden doğrudan kendisini ilgilendirmeyen konularda, toplum barışını ve huzurunu bozacak şekilde, yargı makamları üzerinde baskı oluşturacak, hükümete ayar verecek şekilde hareket ediyor?

TÜSİAD ve Hükümetle Yaşadığı Çatışmalar (2002-2024)

AK Parti'nin 2002'de iktidara gelmesiyle birlikte TÜSİAD, ilk yıllarda hükümetin ekonomik reformlarını ve AB uyum sürecini desteklemiştir. Ancak zamanla özellikle ekonomi politikaları, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve dış politika konularında eleştiriler getirmiştir.

  • Milli ve Manevi Değerler Meselesi:

TÜSİAD’ın önceliği ekonomi ve hukuk sistemidir. Ancak Batılı normları savunan yapısı nedeniyle, Türk Milletinin kahir ekseriyetinin ve hükümetin savunduğu milli ve manevi değerleri ile çatışmaktadır.

  • TÜSİAD ve The Economist,n menfaatlerinin Örtüşmesi: Batı Merkezli Bakış Açısı

The Economist, Batı merkezli küresel düzenin çıkarlarını savunan ve genellikle Batı ile uyumlu yönetim biçimlerini destekleyen, İngiltere merkezli bağımsız bir yayın kuruluşudur. TÜSİAD ise Batı ile entegrasyona dayalı bir ekonomik ve siyasi modelin Türkiye için ideal olduğunu savunur.

TÜSİAD ve The Economist dergisinin Türkiye hakkındaki eleştirilerinin zaman zaman örtüşmesi, her iki aktörün de Batı merkezli ekonomik ve siyasal düzeni savunmalarıyla açıklanabilir. Ancak TÜSİAD'ın doğrudan Türkiye’nin ekonomik gelişmesini ve dış politika başarısını engellemek istediği açıkça  söylenmese de  çıkarlarının, ülkenin milli  politikalarıyla çeliştiğini görmek gerekir.

TÜSİAD, ekonomi politikalarında hükümetin giderek daha fazla devlet kontrolüne yönelmesini ve serbest piyasa kurallarından sapmasını eleştirirken, The Economist de Türkiye’de “otoriterleşme” ve “piyasa kurallarının bozulması” gibi konuları gündeme getirmektedir.

  • Galata bankerleri ve TÜSİAD'ın davranışları arasında bazı benzerlikler bulunmaktadır:

100 yılı aşkın bir süre önce, Osmanlı İmparatorluğu’nun mali açıdan zayıflamasını hızlandıran Galata bankerleri, İstanbul'un Galata semtinde faaliyet gösteren ve finansal hizmetler sunan azınlık gruplarından oluşuyordu. Bu bankerler, özellikle devletin mali ihtiyaçlarını karşılamak için faizle borç verme, para transferleri ve diğer finansal işlemler gerçekleştirmişlerdir. Galata bankerleri, Osmanlı'nın finansal sisteminde önemli bir rol oynamış ve devletin mali politikalarını çok olumsuz etkilemişlerdir.

TÜSİAD Türkiye'nin Ekonomik Gücünü Neden Eleştiriyor?

TÜSİAD’ın hükümetin ekonomi politikalarına eleştirel yaklaşmasının başlıca nedenleri:

  • Devletin Ekonomideki Rolünün Artması: TÜSİAD, serbest piyasa ekonomisini savunurken, hükümetin devlet eliyle büyük projeler yürütmesi ve yerli sanayiye verdiği teşviklerin belirli sektörlerde tekelleşmeye yol açtığını düşünmektedir.
  • Yerli ve Milli Ekonomi Modeline Mesafeli Olması: TÜSİAD, büyük ölçüde küresel finans sistemine entegre olmuş büyük şirketleri temsil eder. Ancak hükümetin “bağımsız ekonomi” modeli, TÜSİAD’ın desteklediği Batı merkezli ekonomik düzenle çelişmektedir.
  • Batı Sermayesinin Türkiye’den Uzaklaşması: TÜSİAD üyesi firmalar, Batı’dan gelen yatırımlara bağımlıdır. Ancak Türkiye'nin Çin, Rusya ve Körfez ülkeleriyle geliştirdiği yeni ekonomik ilişkiler, Batı sermayesinin Türkiye’ye ilgisini azaltmıştır.

TÜSİAD Türkiye’nin Dış Politikadaki Başarısını Neden Engellemek İstiyor?

TÜSİAD’ın dış politika eleştirileri, Türkiye’nin Batı ile ilişkilerindeki gerilimler ve yeni eksen arayışlarıyla ilgilidir.

  • Batı ile Gerilimin Artması: TÜSİAD, Türkiye’nin Batı ile stratejik ilişkilerini güçlü tutmasını ister. Ancak Türkiye’nin NATO, ABD ve AB ile yaşadığı krizler TÜSİAD’ın savunduğu ekonomik sistemle ters düşmektedir.
  • Rusya, Çin ve Körfez Açılımlarına Eleştirel Bakış: TÜSİAD, Batı eksenli yatırım ve ticaretten yana olduğu için, hükümetin alternatif ticaret yollarına yönelmesinden hazzetmemektedir.
  • Savunma Sanayi ve Enerji Bağımsızlığına Karşı Çekinceler: Türkiye’nin savunma sanayinde bağımsızlık kazanması ve enerji projelerinde kendi kaynaklarını kullanma çabaları, Batılı ortakların etkisini azaltmaktadır. TÜSİAD, Batı ile ortak projelere daha sıcak baktığı için bu tür adımları halkın algısını olumsuz etkileyerek aşağılamaktadır.
  • TÜSİAD, Batı ile entegrasyona dayalı bir ekonomik ve siyasi modelin Türkiye için en iyi yol olduğunu savunduğundan, hükümetin yerli ve milli politikalara yönelmesiyle çatışmaktadır.
  • The Economist gibi Batı merkezli yayın organları da benzer bir bakış açısına sahip olduğu için, TÜSİAD'ın bazı beyanları ile bu yayınların eleştirileri örtüşmektedir. TÜSİAD doğrudan Türkiye’nin ekonomik ve dış politika başarısını engellemek isteyen bir yapı olarak gözükmemekle birlikte, Batı eksenli düzenin korunmasını savunan bir aktör olarak değerlendirilebilir.

TÜSİAD’ın Ana Muhalefet ile zaman zaman örtüşen pozisyonlar almasının ve hatta diğer bir muhalif parti gibi davranmasının temel sebepleri de şunlar olabilir:

  • Ekonomi Politikalarındaki Paralellik

TÜSİAD, neoliberal (vahşi kapitalist) (serbest piyasa ekonomisinden daha sert) politikaları önceleyen, emperyal Batı alemi ile ekonomik entegrasyonu ve yabancı sermaye yatırımlarını teşvik eden politikaları savunur. Geniş halk kesimlerinin sosyal ve ekonomik yönden giderek irtifa kaybetmesi ile hiç ilgilenmez ve bu insanları kendi şirketlerinde neredeyse çok düşük ücretlere çalıştırmak ister. Ülkenin %80’ni kıt – kanaat geçinirken, %20’lik azınlık olarak sahip oldukları milli gelirin %80’ni ile yetinmemekte ve daha fazlasını istemektedirler.

  • Ana Muhalefet de, kurulduğundan beri adeta Türkiye bazında Emperyal batının en önde gelen bir temsilcisi gibi davranmayı kendisine vazife edinmiş, genellikle piyasa ekonomisini destekler gibi bir görüntü vermekle beraber, Batı merkezli finansal düzenle uyumlu ekonomi politikalarını benimsemektedir.
  • Buna karşılık AK Parti'nin ise, emperyal Batının arzu ettiğinden ziyade, özellikle 2012 sonrası giderek daha fazla Türkiye’nin çıkarlarını, milletin menfaatini gözeten bir finansal siyaset izlemesi, kapitalist dünyanın “küresel sömürü aparatları” olan Dünya Bankası ve IMF’ye önceki hükümetler döneminde ağır faiz oranlarıyla yapılmış olan milyarlarca dolarlık tüm borçları geri ödeyerek, yerli ve milli üretimi teşvik eden politikalar geliştirmesi ve büyük projeleri, dünyanın bir çok ülkesinde de uygulandığı üzere PPP (Public Private Partnership - Kamu Özel Ortaklığı) ile yürütmesi, TÜSİAD’ın çıkarlarına ters düşmüştür. Bu durum TÜSİAD'ı, kendisiyle aynı orjinli politikaları benimsemiş olan Ana Muhalefet'e daha yakın bir noktaya taşımış olabilir.

TÜSİAD ve Ana Muhalefet arasında Batı ile Entegrasyon ve Batının çıkarlarını Savunma Konusundaki Ortaklık

  • TÜSİAD, asıl gizli fonksiyonunu kamufle etmek maksadıyla, görünüşte Türkiye’nin AB sürecine bağlı kalmasını ve Batı merkezli küresel finans sistemine entegrasyonunu savunmaktadır.
  • Ana Muhalefet de halkı yanıltarak, AB ile entegrasyon, demokrasi ve insan hakları vurgusu yapsa da, özellikle bazı Büyük Şehir Belediye Başkanlarının şahsında, Batı ülkelerinin Türkiye’deki şubesi gibi davranmaktadır. Nasıl emperyal batı ülkeleri, Türkiye aleyhine gizli – açık beyanlarıyla  ve Türkiye’ye dayatmaya çalıştıkları politikalarda terör örgütlerini destekliyorsa; Ana Muhalefet de özellikle 2013 ‘te patlatılan Taksim Gezi Parkı  olaylarında, TÜSİAD’ın bazı büyük ve zenginlerinin desteğiyle Türkiye’nin gelişmesini ve ilerlemesini önleyecek, toplumsal barışı ortadan kaldırmaya, terör örgütlerinin eliyle ülkede  bir kaos – vandalizm yapılması ile şehirleri yakıp yıkmasını, çok sayıda masum insanın ölmesine ve yaralanmasına sebep olacak şekilde teşvik etmişlerdir. Bu olaylar tıpkı Ukrayna’daki gibi Amerikalı finansal baronların adamı George Soros’ın Açık Toplum Vakfı ile irtibatlı Osman KAVALA gibi şahısların marifetiyle, ülkeyi bir iç karışıklığa iterek, ortaya çıkacak kaos ortamında seçilmiş meşru bir iktidarın,  darbe ile indirilmesi ve yerine Batı’nın menfaatlerini daha güçlü bir şekilde savunacağını ve idame edeceğini taahhüt etmiş olan Ana Muhalefet’in getirilmesini amaçlamıştı.
  • AK Parti'nin 2016’dan sonra, milli ve yerli politikaların yoğunluğunu artırması, Batı ile zaman zaman gerilim yaşayan bir dış politika yürütmesi; Özellikle, FETÖ eliyle 15 Temmuz 2016 kanlı Darbe girişimi ile iktidar değişimi daha kanlı bir şekilde gerçekleştirilmeye teşebbüs edilmiştir.
  • İşte TÜSİAD’ın yargıyı baskı altına alacak demeçler vererek, adeta gayri milli Ana Muhalefet ile paralellik gösteren söylemlerine daha sıcak bakmasına yol açmış olabilir.

TÜSİAD’ın Laiklik ve (sözde) Hukuk Devleti Vurgusunda Ana Muhalefet ile Paralellik

TÜSİAD, geleneksel olarak laikliği ve görünüşte hukuk devletini savunan iş dünyasına ait bir  STK ise de, icra ettiği faaliyetler bunun çok ötesindedir. Devletin Anayasal Kurumlarının hukuksal mevzuatın işleyişine ait anti demokratik söylemler hususunda adeta Ana Muhalefet ile yarışacak durumdadır. Çünkü, Ana Muhalefet belediyelerinin yönetim kadrolarında, bölücü örgütün siyasal temsilcisi DEM Parti ile “Kent Uzlaşısı” adı altında işbirliğini kamufle ettiği bölücü örgüt mensuplarını istihdam ederek, T.C. devletinin ve Ana Muhalefet’in kurucusunun (bu gün yaşıyor olsa kesinlikle reddedeceği) şekilde milli menfaatlere ters politikalar izlemekte bir beis görmemiş ve ülkemiz çıkarlarına aykırı davranışları siyasetinin merkezine koymuştur.

Burada, İktidar Partisinin, milli – yerli ve muhafazakâr toplumsal dönüşüm projeleri, TÜSİAD’ın halk kesimleri (pardon Emperyal Batı Hükümetleri / Finansal Baronlar) nezdinde, laik ekonomik düzenin tehdit altında (!) olduğu algısını oluşturmuş olabilir.  Sözde laiklik ilkesi istismar edilerek, Türk Milletinin maddi ve manevi varlığına pranga vurulmak istendiğine son 100 yılı aşkın süredeki hukuk ve insanlık dışı uygulamalar, yargısız infazlar- cinayetler şahittir.

2023 Seçim Sürecinde TÜSİAD’ın ve Ana Muhalefet’in Tavrı

TÜSİAD, 2023 seçimleri öncesinde hükümetin ekonomi politikalarını sert bir dille eleştirmiştir. Bu eleştiri muhalefet partileri tarafından yapılmış olsa, gayet normaldir. Demokrasilerde, Muhalefet İktidara alternatif olduğundan, ülke yönetiminde iktidara yol gösteren, daha faydalı ve verimli politikalar üretmelidir zaten. Ana muhalefetin esas zafiyeti de buradadır. Ülkenin menfaatine ilişkin hiçbir araştırması, alternatif politikası, milli bir stratejisi bulunmamaktadır. Allah Muhafaza, kazara iktidara gelmiş olsalar, Ülkemizin çeyrek yüzyıldaki kazanımlarının heba olması kaçınılmaz olabilir. Tıpkı geçmişte imzaladıkları anlaşmalarla verdikleri toprak tavizleri, petrol bölgelerinin peşkeş çekilmesi ve ağır borçlanma tavizleri örneklerinde olduğu gibi. Ülkeyi yönetebilecek insan kaynaklarından mahrumdur.  Tıpkı 3 büyük ilimizin Büyükşehir Belediyelerinde milletin yaşamakta olduğu dramatik yönetim beceriksizlikleri gibi.

Ana Muhalefet liderliğindeki Millet İttifakı ile TÜSİAD’ın savunduğu argümanlar ise, hukuk devleti kriterlerine ters ve terör örgütlerini aklayacak bir tarzla, ekonomik entegrasyon gibi konularda Batının menfaatlerini daha etkili olarak savunacak şeklide daha uyumlu bir söylem geliştirmiştir.

Sonuç:

  • TÜSİAD’ın Ana Muhalefet’in "gayri milli" olarak nitelendirilen bazı politikalarını desteklemesinin temel sebebi, Ana Muhalefet’in de kendileri gibi Batının menfaatlerini önceleyen söylemler geliştirmesidir. TÜSİAD doğrudan bir siyasi parti olmadığı halde, Batılı Emperyal ülkelerdeki küresel çapta kurdukları faiz düzeniyle, büyük sermayenin sahiplerinin çıkarlarını gözeten bir yapı olduğu için, kendisine en uygun ekonomik ve hukuki ortamı sunan Ana Muhalefet gibi siyasi partilerle daha uyumlu hareket etmektedir.
  • AK Parti’nin son yıllardaki ekonomi politikalarının TÜSİAD’ın çıkarlarıyla (dolayısıyla kendilerinin de bağlı oldukları küresel finansal baronların) menfaatleri ile ters düşmesi, bir derneğin boyunu aşan, politik meydan okumalara ve hatta tehditlere dönüşmektedir. Demokratik bir ülkede bir iş insanları derneğinin yargı üzerinde baskı, iktidara ayar vermeye kalkışması asla kabul edilemez.
  • Mevcut kaynaklarda, TÜSİAD'ın dünya mason teşkilatlarıyla doğrudan veya dolaylı bir bağlantısı olduğuna dair somut bir bilgi bulunmasa da, bu derneğin bu meydan okuma gücünü bu küresel teşkilattan aldığı yönünde toplumsal bir kabul algısı vardır.
  • TÜSİAD, 90’lı yıllarda da son günlerdekine benzer uyguladığı hadsiz davranışlarını zirveye çıkartarak, dış güç odaklarının cesaretlendirmesi ve yüksek askeri bürokratları da öne sürerek, dönemin kartel medyası, bazı Üniversite Yönetimleri ile, ele geçirdikleri yüksek yargı organları, bazı işçi ve işveren sendikalarının işbirliği ile, yukarıda sözünü ettiğimiz meydan okumaları giderek yoğunlaştırarak, 28 Şubat 1997’de, dönemin seçilmiş meşru iktidarının düşürülmesinde etkin bir bileşen olmuştur.
  • İleri Demokrasilerde, meşru bir şekilde seçilmemiş kişilerin – ilgisiz kurum ve kuruluşların, iktidara ayar verme teşebbüslerinin, haddini aşmaların bir yaptırımının olması hukukun gereğidir. TÜSİAD gibi haddini bilmeyen STK’lar, iktidarı geçmişte çoğu kez darbeler yardımıyla kendisine altın tabakta servis edilen Ana Muhalefet’in, kendisini gözden geçirmeye ihtiyacı vardır. Çok hayran oldukları ve yamaklığını yapmakta birbirleriyle yarıştıkları Batı ülkelerinde de hükümete ayar vermeye kalkan kişi ve kurumlar, Türkiye’dekinden çok daha sert yargısal yaptırımlarla hizaya sokulmaktadır.

Vesselam…

Ali COŞAR- ASSAM Stratejist / İstanbul 21.02.2025

Okunma 135 defa Son Düzenlenme Pazartesi, 24 Şubat 2025 15:09
Yorum eklemek için giriş yapın